Paylaş
Bana sorarsanız çılgınca bir şey...
Gün boyu hiç ara vermeden peş peşe şunları yapmak:
1.9 kilometre yüzmek.
90 kilometre bisiklet üzerinde pedal çevirmek.
Yetmedi, bir de üstüne 21 kilometre koşmak.
Lakin hafta sonu gördüğüm, sayısı 1300’ü bulan sportif kalabalık için tüm bunlar gayet normaldi.
Normal olduğu kadar da hayatlarındaki en tutkulu şeylerden biriydi.
Ironman’den bahsediyorum. Dünyanın en meşhur dayanıklılık yarışmasından.
TAMAMLAMAK BİLE PRESTİJ
Antalya Belek’teki Gloria’nın Serenity ve Sports Arena otellerinde düzenlenen yarışmaya katılanlardan birine sordum.
Ironman’in katılanlar nezdindeki durumunu şöyle özetliyordu: “Bu yarışı tamamlamak bile bir prestij. Çünkü tamamlamak kolay değil.
Bazı katılımcılar bitirdikten sonra dövmesini yaptırıyor Ironman’in, o
derece.”
Aslında olay sporun yanı sıra bir sosyal çevrenin de içine dahil olmak.
Nitekim bir Ironman’e katıldıktan sonra devamı domino taşı gibi geliyormuş.
Yıl içinde dünyanın başka şehirlerinde yapılacak Ironman’lere de gidiyor ve böylece koca bir ailenin parçası olmaya başlıyormuşsun.
Tıpkı yazın Akyaka’da kiteboard öğrenen arkadaşlarımın bu kış soluğu Brezilya’daki yarışlarda almayı düşündükleri gibi...
ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER ÇOĞUNLUKTA
Bu arada Ironman organizatörlerinden öğrendiğim enteresan bir bilgi var: Çıkardıkları katılımcı analizine göre Ironman’cilerin yarısından çoğu üst düzey yönetici ve şirket sahibi.
Buradan yola çıkarak “Ironman zengin işi mi?” diyebilirsiniz.
Ama olay başka: Yoğun ve hep aynı ortamda çalışan yöneticilerin bir süre sonra yeni bir heyecan arayışına girmeleri ve kendilerini ispat edecekleri başka alanlar aramaları...
GERÇEK IRONMAN İSTANBULLU
Unutmadan, Ironman yarışları sadece profesyonellere değil, amatörlere de açık.
Gerçi İstanbul’da yaşayanlar her gün Ironman’den daha zorlu etapları tamamlıyor. Trafikte, sokakta, en güzeli de İstiklal Caddesi’nde!
Dün gece caddede hem üzerimize süren arabalardan (evet bayağı kamyonlar
filan da vardı) kaçmaya hem de caddedeki çukurlara düşmemeye çalıştık da...
Etabı tamamladık nitekim, gururluyuz!
Birinciyi görünce içimden geçenler!
Ironman’deki üç etabı dört saatte tamamlayıp birinci olan Jeren Seegers’ı görünce hafif bir hayal kırıklığına uğramadım değil. “Ironman bu mu?” diyerek...
İnsan doğal olarak daha kaslı birini bekliyor. Bu kadar zayıf birini değil.
Ama işte Ironman’deki etapları tamamlamak için çok fazla iri olmak tam aksine dezavantaj oluyor.
Ağzını açmayınca bir şey yapmamış mı oluyor
Nurgül Yeşilçay İranlı bir yönetmenin filminde travmasından dolayı konuşamayan bir karakteri canlandıracakmış.
Bu haber Kelebek hariç birçok yerde “Ağzını açmadan 250 bin lira kazanacak” diye müjdeleniyordu. Aslında denilmek istenen apaçık şuydu: “Hiç emek sarf etmeden, havadan para kazanacak. Oh ne güzel!”
İyi de, oyunculuğun filmdeki repliklerle ne ilgisi var?
Tam aksine konuşamayan bir karakteri canlandırmak hiç kolay değil. Yeşilçay o duyguyu verebilmek için iki kat daha zorlanacak. Demem o ki, atılan başlıklar bazen cidden tuhaf...
Magazin tuzakları
Hülya Avşar’ın yıllardır birbirinin tekrarı olan “aldatma” düşünceleri de ultra manasız...
Avşar programına dikkat çekmek için bunu yapıyor. Bazıları da bu tuzağa düşüyor (Bakınız: 90’lardan Deniz Akkaya).
Oysa eski magazin tuzakları bunlar.
Eski bir dost... Olimpos
O deniz ve doğa başka hiçbir yerde yok. Büyülü bir havası var Olimpos’un, kesin bilgi. Yıllar içinde değişti, şu oldu bu oldu ama o denize girince her şey sıfırlanıyor.
Ve ekim ortası daha da güzel.
Bin tavsiye.
Paylaş