Kız kardeşler: Şeyma ve Kübra

Şeyma Subaşı ya da iki gün süren düğünündeki hashtag seslenişiyle “Sheedo” (bir dönemin “Brangelina”sının Ortadoğu şubesi olmaya aday çift), görkem dozu hayli düşük bir “çölde çay, hadi iki poz ver sallan yay” şeklinde özetlenebilecek düğün partilemesiyle, seçimden arta kalan gündemin orta şekerli Türk kahvesi magaziniydi.

Haberin Devamı

Bu partilemenin arka plana atılıp tozlu raflarda unutulmaya yüz tutan gizli öznesi elbette şuydu: Abla Kübra Açıl.
Düğüne katılmayan ablası hakkında birkaç hafta önce şöyle bir sitem sağanağında bulunmuştu Şeyma Sheedo:
“Ablamı 2-3 ay önce büyük bir mutlulukla düğünüme davet ettim. Ama o bahaneler bularak gelemeyeceğini söyledi. Tabii ki hayal kırıklığına uğradım, üzüldüm. Ama pek de değil. Neden? Çünkü her insanın bir anlama kapasitesi var sonuçta. Eğer karşındaki insandan onun kapasitesinin üstünde bir şey beklersen hayal kırıklığına uğramış olursun.”
Kız kardeşler arasındaki çatışma apayrı bir doğalgaz boru hattı gibidir.
Ya iki taraf da boruları özenle döşemeye devam edip muhteşem gazlarla kardeşlik yolculuğuna devam eder ya da taraflardan biri zart diye gazı keser ve buz gibi gerginlikler başlar.
Kübra ve Şeyma arasındaki ilk gaz kesintisi hangi olayla başladı bilinmez, ama Şeyma’nın “anlama kapasitesi” üzerinden ablasını zoraki bir küçümseme çabası içine girdiğini analizlersek, ilk gol Kübra’dan gelmiş: Belli.
Tüm bunları yazarken elbette Joe Goldberg gibi Kübra Hanım’ın instagram’ına baktım.
Şeyma Sheedo çölde çıra eşliğinde göbek atarken o da İngiltere kırsalında “gayet saygın Camilla” hareketlerde bulunmuş: Triatlon yarışlarına katılarak...
Kübra’nın instagram’ının altında orta şekerli Türk kahvesi magazinine uygun olarak “Kardeşini nasıl en özel gününde yalnız bırakırsın, herkesi onun sayesinde tanıdın” gibi hayli hançer ve de klişe yorumlar sıralansa da, benim double espresso yorumum elbette şu:
Kübra ve Şeyma Sheedo dışardan bakınca bir tür Anne ve Mary Boleyn.
Elbette Boleyn kız kardeşler gibi 8. Henry gibi bir figürün aşkı için rekabet etme durumları olmadı.
Onları Boleyn’lere benzetmemin nedeni birinin daha hırslı, şöhretli ve ön planda olmayı sevmesi. Yani Anne, eşittir Şeyma.
Diğerinin ise tam tersi, kendi kabuğunda yaşamayı seçmesi, yani Mary eşittir Kübra.
Peki bu Boleyn sendromu, çatışması nereye kadar sürer, bir gün biter mi?
Orası, asla sonunu tam kestiremediğin İspanyol polisiyesi gibi.

Haberin Devamı

Ya böyle olsaydı

Haberin Devamı

Başak Dizer Tatlıtuğ eşi Kıvanç için şöyle konuşmuş:
“Çok beğenilen bir eşe sahip olmak ise beni daha da gururlandırıyor”.
Ne güzel, ne hoş.
Ama zihnim hem “ya şöyle olsaydı”ya gidiyor.
Yani kadın tarafı tüm ülkenin beğendiği popüler oyuncu olsaydı, erkek tarafı aynı şekilde böyle bir cümle sarf edebilir miydi?
Kıvanç söyler miydi söylemez miydi meselesi değil.
Mesele başka: Kadınların daha destekleyici olup erkeklerin bu desteği esirgemesi.

Yazarın Tüm Yazıları