Yaşadıkça bunu anlıyorsun, orası kesin. Güzel olanı yaşatmaktan değil, öldürmekten yanayız çünkü. Son örnek, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güzel plajları listeleri arasında sıkça yerini alan Antalya Kemer’deki Çıralı sahili. Olayın bir çırpıda özeti şu: Bu sahilin 18 dönümlük alanının mesire yeri olarak kullanılmasına yaz aylarında izin çıkıyor. O izni takiben kurullardan, bakanlıklardan bir sürü başka detaylı onaylar devreye giriyor ve arazi bir anda Antalya Ormanspor’a kiralanıyor. Onlar da kendilerine verilen bu alanı aynı gün “sponsorluk sözleşmesi”yle 10 yıllığına bir otel sahibine kiralıyor! Neyse ki köylüler ayaklanıyor, duruma itiraz edip dava açıyor. Ve malum “son”a bir adım kala bu kiralanma süreci valilik tarafından durduruluyor. Gerçi henüz tahsis iptal edilmiş değil. Çıralı asıl bu kararı bekliyor. İşin ilginç yanı şu: Burası yıllardır doğal SİT alanı olarak bilinir. Bir çivi bile çakılmasına bile izin verilmez. Sadece “güzel ve uzun bir plaj” değildir çünkü Çıralı. Aynı zamanda deniz kaplumbağalarının üreme bölgesidir. Özellikle geceleri onları ürkütmemek adına ışık yakılması, fazla gürültü yapılması yasaktır. Bunu orada yaşayan köylüler de bilir, buraya tatile gelen yerli-yabancı turisti de, jandarması da. Adı konulmamış bir hassasiyet vardır yani oraya gittiğinizde, bunu hissedersiniz. Ama gel gör ki bu hassasiyetin duvarları yıkılmak isteniyor. Mesire alanıydı, Ormanspor’du, oteldi filan derken Çıralı’nın doğalına beton dökülmek isteniyor. Yani kaplumbağaların tam üstüne... VE “ÜNLÜ” NOT: Tarkan’ın 2007’de yaptığı, gazetelere de haber olan bir Çıralı tatili vardır. Çevre konusunda hep hassas ve gerektiğinde cesur çıkışlar yapan Tarkan, keşke daha önce gittiği bu bölge konusunda da bir şeyler yapsa. Hem oradaki köylülere destek vermiş olur hem de onun popülerliği sayesinde bu mesele herkes tarafından daha çok duyulmuş olur.
Dünden bugüne Olimpos
Çıralı’nın öteki yakasındaki Olimpos ise başka bir dünyadır. Bundan onbeş-yirmi yıl önce sırt çantasıyla dünyayı dolaşan, çoğunluğu Avustralyalı yabancı gezginlerin birkaç ay kalıp tatil yaptığı, teknolojiden tamamen uzak, kendi halinde sakin bir yer olan Olimpos, yıllar geçtikçe yerli turist tarafından da keşfedilmeye başladı. Daha sonra tekneler rotalarına bu ünlü sahili sıkça eklemeye ve haliyle denizi kirletmeye başladı. İnsan kalabalığından kumsal da nasibini aldı. Adım başı pet şişeye rastlamak “doğal” bir şey haline geldi. Neyse ki çok geçmeden dev çöp kutuları konuldu. Hem sahil çıkışına hem de Olimpos’taki meşhur yürüyüş yolu üzerine. Bugünün Olimpos’unda durum bu yani: Kalabalık, eğlencesi daha fazla, bungalovlarındaki konfor en üst seviyede ve burayı bizden önce keşfeden yabancı gezginler artık pek yok.
Darbukayı efendi efendi dinlemek
Cuma günkü yazıda bahsettiğim, İstanbul’un gece festivali İstanbul Blue Night’ın Beyoğlu ayağını izlemek üzere aynı akşam Tünel Meydanı’ndaydım. Burhan Öçal ve ekibi kendilerine kurulan küçük sahnede tek kelimeyle döktürüyordu. Darbuka sesleri doldurmuştu dört bir yanı. Takdir edersiniz ki, darbuka sesine kayıtsız kalmak pek mümkün değildir. Yerinde duramaz insan. En azından sağa sola doğru yarım daireler çizer, küçük göbekler atar yani. Ama meydanı hınca hınç dolduran kalabalığa şöyle bir baktım. Kimselerde öyle bir kendinden geçme durumu yoktu. Caz konseri dinler gibi, efendi efendi dinleme durumu vardı. İlginçti, aktarayım istedim...