Paylaş
Bakmadan duramıyor, asla kayıtsız kalamıyorsun.
İşte bu nedenle son dönemin ve özellikle Instagram dünyasının en parlak yıldızlarından biri fotoğraf sanatçısı Mous Lamrabat.
Hikâyesi Fas’ın kuzeyindeki bir Amazigh köyünde başlıyor.
Belçika’nın Flaman şehri Sint-Niklaas’ta göçmen olarak devam ediyor.
Ailedeki dokuz çocuktan biri. Fotoğrafçılığa geçmeden önce Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde iç mimarlık eğitimi alıyor.
“Mousganistan” adını verdiği, kendine özgü ironik dünyayı yaratıp fotoğrafçılık dünyasında hızla adını duyurması ise Fas’a yaptığı bir yolculuk sırasında gerçekleşiyor.
“Fas tam oradaydı, kocaman bir fil gibi önümde duruyordu” diye hatırlıyor o zamanları. Kulaklara küpe kategorisinden şunu da eklemeyi unutmuyor:
“Kültürler arasında yaşayanlar seçim yapmak zorunda olduğunu düşünür ve bazen bu yüzden tükenir.”
Mous Lamrabat seçim yapmayı reddedenlerden: “Bu yüzden Mousganistan olayını başlattım, çünkü seçmek zorunda değiliz. İkisine de sahip olabilir ve aralarında gezinebiliriz. Bu bizi daha da eşsiz kılar.”
Şimdi, Mous’la yaptığım kısa röportaja buyurun...
“HER GÖÇMENİN YAŞADIĞI DURUM”
◊ Fotoğraflarında iki farklı dünyanın kodlarını bir araya getiriyorsun ve ortaya çıkan ironi şahane! Kendini şanslı görüyor musun? Hem Fas köklerine sahip olduğun hem de Belçika’da büyüyüp eğitim aldığın için...
- Tabii ki şanslı hissediyorum ama durum her zaman böyle değildi. Eskiden tamamen Faslı ya da Belçikalı olmayışım en büyük kompleksimdi! Zaten bu her göçmenin yaşadığı duygulardandır. Çok küçük yaşlarda başlar. Neden farklı olduğunuza dair gerekçeler üretmeye başladığınız ana kadar sürer. Fotoğrafçılığa başladığım zamanlarda bile karmaşayla mücadele ettiğimi hatırlıyorum. iyi bir moda fotoğrafçısı olmak istiyordum. Ama yaptığım çalışmalardan bıkmıştım ve artık beni mutlu etmiyorlardı.Yüzde yüz benim olan ve ayırt edilebilen bir şey yapmak istiyordum. Sonunda içimde yaşadığım bu karmaşayı avantaja çevirecek bir yol bulmak için kendime söz verdim. Birçok fotoğrafçıda olmayan bende vardı. İki ayrı dünyada yaşamıştım ve ikisini de iyi biliyordum. İşte o zaman kendimi yeniden keşfetmeye başladım.
◊ Müslüman, Faslı, Berberi, Afrikalı, Avrupalı... Sanırım tüm bu kimlikleri aynı anda taşıman “Mousganistan”ı oluşturdu.
- Evet, Mousganistan kendiniz olabileceğiniz bir yer! Dünya üzerinde artık yüzde 100 kendiniz olabileceğiniz çok fazla bir yer yok. Hepimizin nasıl davranılması ve neyin söylenmesi gerektiğini bilen ideal bir versiyonumuz var. Oldukça üzücü değil mi? İşte bu nedenden ötürü Mousganistan’ı yarattım.
Sıradan bir köprü değil
BIG Kopenhag’ın tasarladığı Norveç’teki The Twist, ilk bakışta bir köprü gibi görünse de aslında birden fazla işlevi var. The Twist hem köprü hem heykel hem de galeri.
Oslo’ya yarım saat uzaklıkta, Randselva Nehri’nin etrafındaki eski bir kağıt fabrikasının müzeye dönüştürülmüş hali olan Kistefos’un içinde yer alıyor The Twist.
Kistefos Müzesi’ndeki 45 parçalık nefis heykel parkını gezdikten sonra geçiliyor The Twist’e.
Heykel parkı demişken es geçmeyelim: Parkta şu ünlü sanatçıların da işleri yer alıyor:
Anish Kapoor, Olafur Eliasson, Lynda Benglis, Yayoi Kusama, Jeppe Hein ve Fernando Botero.
Randselva Nehri’ni tamamen kaplayan The Twist’in heykelsi bir form oluşturmasının nedeni ise ortasına doğru 90 derece eğilmiş bir kiriş şeklinde tasarlanması.
Böylece ziyaretçiler her iki yönden de bükülmüş yapıyı bir kamera deklanşöründe yürüyormuş gibi deneyimliyorlar.
Unutmadan; The Twist üç adet galeri barındırıyor içinde: Kuzey tarafında panoramik manzaraya sahip geniş, doğal ışıkla aydınlatılmış Panorama Galeri. Güney tarafında yapay aydınlatmalı uzun, karanlık bir galeri: Closed Galeri. Ve arada, bükülmüş bir çatıda ışık şeridine sahip heykelsi bir alan: Twist Galeri.
Paylaş