Paylaş
Soho House İstanbul’un bahçesindeyim.
Etrafımda pek az Türk var. Çoğunluk İngiliz.
Dolayısıyla İstanbul’da değil, basbayağı Londra’da gibiyim.
Kendimi de bir Hintli ya da Pakistanlı filan gibi hissediyorum... Hep bir azınlık psikolojisi yani.
Ama olsun, azınlık olmanın tuhaf bir hazzı var.
Evet, özel bir davetin içindeyim.
İlk Soho House 1995’te açılmış ya.
Bu davetle de işte 20’nci yıl kutlanıyor.
Soho House’un yaratıcısı Nick Jones, özellikle İstanbul Soho House’da yapmak istemiş bu kutlamayı.
Hem en yeni Soho House burada açıldığı için hem de İngiliz davetlilerine İstanbul’u göstermek istediği için...
HEY JAMIE!
İngiliz davetliler arasında iki çok ünlü isim de var.
Biri, Eddie Redmayne. Stephen Hawking’i canlandırdığı “The Theory of Everything” filmiyle Oscar kazanan o şahane oyuncu.
Diğeri de Mr. Grey! Yani Jamie Dornan. Filmdeki kemerli adamdan eser yok tabii. Karşımızda kuzu gibi bir adam.
KİM BU? YOKSA AJAN MI?
Ve Soho House’un otel kısmının balo salonunda 20. yıl yemeği başlıyor.
Dört tane upuzun masa var.
Bana Galata Kulesi masası düşüyor. O masadaki sandalyelerden birine rastgele oturuyorum.
Hemen karşıma oturan adamla tanışıyoruz.
Arsenal Futbol Takımı’nın yatırımcısı çıkıyor, iyi mi!
Bana, “Futbol sever misin?” diyor.
Ayıp olmasın diye, “Eh şöyle böyle” deyip “Galatasaraylıyım” diye ekliyorum.
Ama Galatasaray’da şu an kim oynuyor desen, bilmem.
Laf futboldan Türkiye meselelerine geliyor.
İngiliz yatırımcı maşallah, her şeyden haberdar.
Penguen Dergisi’ne açılan dava ne oldu diye soruyor, seçimlerle ilgili tahminimi merak ediyor.
En bombasını da sona saklamış, “Yaşam tarzınız üzerinde bir baskı var mı?” diyor.
Arka arkaya o kadar çok soruyor ki, bir ara dayanamayıp yanımda oturan Ayşe Kucuroğlu’nun kulağına, içimdeki paranoyak Türk’e yenilmek suretiyle, şöyle fısıldıyorum:
“Ayşe bu adam ajan galiba! Niye bu kadar çok soru soruyor yahu?”
Ayşe gülüyor, kendi aramızda Türkçe eğleniyoruz 10-15 saniye.
İngiliz yatırımcı ise ciddi: “Sorularım sizi rahatsız mı etti?”
NE GÜZEL ŞAKIDIN BE PALOMA
Neyse ki imdadıma Paloma Faith yetişiyor.
Sahneye rengarenk elbisesiyle çıkan ünlü İngiliz şarkıcı Paloma zıpkın gibi. Bir anda salonun havasını değiştiriyor.
Hatta masaların üzerine çıkıyor, şarkılarını öyle söylüyor.
Ah favori şarkımı da: “Only Love Can Hurt Like This!”
Baktım, o esnada herkes cep telefonuna davranıyor, Paloma’yı çekiyor pıt pıt, ben de çekiyorum üç-beş kare.
Malum, Soho House’ların gıcık bir kuralı var:
İçeride fotoğraf çekmek yasak. Herkes de bu kurala gayet saygılı davranıyor.
Ama Paloma herkesi baştan çıkarıyor işte.
O esnada gözüm Jamie Dornan’ı arıyor.
Gelse de benimle fotoğraf çektirse diye!
İNGİLİZLER NEREDE KUZUM?
Paloma’nın performansı bitince DJ çıkıyor, ama bir bakıyorum pistte zıplayıp duran sadece biz azınlık Türkler, yani Londralı Hintliler!
İngilizler akıllı tabii, çoktan topuklamış. Bahçeye çıkmış sigara içiyorlar asil asil. Pistteki akraba düğünü danslarımızdan uzak duruyorlar.
Kraliçe onları (bir de beni) korusun!
Velhasılıkelam, gerçekten çok şık ve güzel bir gece yaşıyorum.
Soho House’un nasıl da çaktırmadan İstanbul gece hayatının çehresini değiştirdiğine tanık oluyorum.
Ha bir de binadan ayrılırken dönüp dönüp arkama bakıyorum: Arsenal’in yatırımcısı (ama benim ajan olduğuna kanaat getirdiğim) İngiliz peşimde mi değil mi diye!
Onlar kimdi!
Davetlilerin çoğunluğu İngiliz, pek azı Türk’tü dedim.
Peki o Türkler kimlerdi?
Gördüklerimi soldan sağa sayayım:
Medyadan Çınar Oskay, Çağdaş Ertuna, Seda Domaniç, Özge Sarıkadılar, Gülen Yelmen...
Eğlence-sanat-PR dünyasından Ayşe Kucuroğlu, Ömer Karacan, Tolga Sezgin, Demet Müftüoğlu Eşeli, Rengin Atik ve Tansa Mermerci...
Paylaş