Paylaş
Çünkü buranın servis elemanları çok iyi, detoks salatası da öyle!
Ayrıca Greenport’a oturup E-5’deki yolcu trafiğini dikizlemek çok zevkli.
E-5 neyin nesi mi?
Efenim, Greenport’çular hemen önlerindeki koridora E-5 diyorlar!
İlginç kıyafeti olan biri geçti mi, “E-5’tekine bak” diyorlar kendi aralarında...
Bir gece Greenport’ta dört saat oturarak rekor kırdığımı filan sanıyordum. Heyhat yanılmışım! Garsonlardan Murat Koç dedi ki, “O da bir şey mi, sekiz-dokuz saat oturan var!”
Greenport çalışanları için Araplar servis yapılması en zor millet.
İspanyollar ise çok cimriymiş, fazla harcamıyorlarmış...
Greenport’un gece vardiyasındaki arkadaşlara bir de şunu soruyorum:
“Hiç burada aşık olanınız var mı?”
Gülüyorlar, olmamış... Ama kasiyer Sema Taşdemir samimi bir itirafta bulunuyor: “ıltifat eden çok oluyor... Hele ıranlılar çok ilginç. Bir keresinde bir ıranlı geldi.
İki eşi varmış. Beni üçüncü eşi yapmak istediğini söyledi açık açık. Reddettim tabii.”
Aşk demişken; bir çift bu kafede tanışıp evlenmiş. Daha sonra balayına tekrar geldiklerinde tanıştıkları koltuğu satın almak istemişler!
Yıllar sonra Bağdat yolcusu olan Jamal
Gece 02.15 civarı... Artık rutin haline getirdiğim “gate turunu” yapıyorum. Hızlıca Dış Hatlar gate’lerine bakınıyorum. Bu saatte çoğu boş.
220 numaralı kapının orada uyuyanları fotoğraflıyorum.
Herkesin farklı şekillerde uyuma halleri ilgimi çekiyor.
Derken fotoğrafını çektiklerimden biri uyanıyor, eyvah!
Beni görünce selam veriyor. Karşılık veriyorum ve konuşmaya başlıyoruz.
Danimarka’da yaşayan bir Iraklı’ymış. Adı Jamal Hanash. Mühendismiş.
Danimarka’dan gelmiş, buradan da Bağdat’a gidiyormuş.
Irak deyince bir merak tabii, ülkenin ne durumda olduğunu soruyorum.
Meğer o da yıllar sonra ilk kez gidiyormuş. Körfez Savaşı sırasında orduya katılmamak için kaçıp Danimarka’da bambaşka bir hayata yelken açmış. şimdi
Bağdat’a gitmesinin nedeni ise trajik.
İki hafta önce babası ölmüş. Arabasına bomba koymuşlar. Tüm bunları o kadar serinkanlı anlatıyor ki, şaşırıyorum.
Bir de tam konuşurken çantasından tıraş makinesi çıkarıyor. Sürekli sakalını tıraş ediyor. Oysa yüzünde kıldan tüyden eser yok.
Tik olmuş sanki, habire yüzünü tıraşlıyor Jamal... Hayat hikâyesini dinlemekten yorulup “iyi uçuşlar” diliyorum. Gitmeden önce, “Keşke bizim de Atatürk gibi bir liderimiz olsaydı” diyor.Yüzünü tıraş etmeyi kesiyor o sırada...
Çizmeli Olga, cool Kaan
Bu kez 206 numaralı kapıdaki koltuklardayım.
Olga da yanımda. Adını nereden mi biliyorum?
Çantasının yanına koyduğu boarding-pass’e çaktırmadan baktım da ondan.
Ne yapayım yani? “Gitme” telaşım yok onlar gibi.
Duruyorum ve haliyle detaylara takılıyorum. Olga, çoğu Rus kadını gibi gösterişli giyinmiş. Dizine kadar çıkan, incecik topuklu parlak bir siyah çizme.
Daracık siyah pantolon. Ve yine siyah bir body üzerinde. Gözler masmavi.
Gel gör ki uzun boylu Olga çok sinirli, telefonda habire Rusça saydırıyor...
Telefonu kapatıp makyajını tazeliyor Olga. Oysa yüzü zaten kat kat makyaj.
“Olga’cım yapma, henüz gençsin” demek geliyor içimden.
O sırada Olga bana ters bir bakış atıyor, “Ne bakıyorsun adam?” der gibi...
Az ötedeki Zero Cafe’ye yollanıyorum. Ve çenem düşüyor resmen.
Kafeye bakan sarışın kızla, sonra da kafenin tek müşterisiyle konuşuyorum.
Cape Town’a gidiyormuş Kaan... Havalimanlarından nefret edermiş. Duty Free’den de hoşlanmazmış. Fazla cool bir yolcu yani Kaan.
Cape Town’a yakın arkadaşının bekarlığa veda partisi için gidiyormuş.
Dört günlüğüne sadece! “Yahu değmez, delirdin mi?” diyorum. Bananeyse...
O sırada çakıyorum: Havalimanında fazla kalınca bir bakıyorsun pilin bitiyor gibi. Aradan bir saat geçiyor tam aksisin, bir adet geveze kuş. Ortası yok!
Herkesle arkadaş GıBı oluyorsun. Sonu yok, ucu bucağı yok.
Jetgillerin pistinde titizlenme diz boyu!
Özel uçakların, jetlerin iniş-kalkış yaptığı Genel Havacılık’ın lounge kısmına girdiğimde ortalıkta bir telaş vardı. Meğer Ferit şahenk gelecekmiş. Özel uçağıyla yapacağı yolculuk için. Hemen plazma ekranda NTV açıldı! Görevliler pür dikkat, ayakta beklemede... Yine de benimle sohbet ettiler.
* Taner Gültekin (Terminal Memuru): “Plus ötesi insanlar geliyor buraya. Bir keresinde bir yolcumuz kahve krizi yaşatmıştı.
Pasaport kontrolünden sonra kimse ‘Kahve içer misiniz?’ diye sormamış. O da sinirlenip CEO’ya kadar herkesi aramış. Titiz davranmak zorundayız. Çünkü buradaki bir yol-
cu, Dış Hatlar’daki yüzlerce yolcuya bedel.”
* Volkan Türker (Servis Elemanı): “Bütün ünlüler buradan geçiyor. Kate Moss, Shakira... Bu arada Bruce Willis’i unutamam. Bara gelip bir şey istedi. Ne dediğini bir türlü anlamadım.
Meğer benimle tatlı tatlı dalga geçiyormuş, laf olsun diye yuvarlıyormuş kelimeleri!”
Havalimanının altı bagaj akvaryumu
Şutaltı denilen yerdeyim. Yani havalimanının altında...
Devasa bir yer. Altlı üstlü sürüyle yürüyen bant var.
Check-in bankosunda verdiğimiz bagajlar pat pat buraya düşüyor ve sürüyle güvenlik önleminden geçiyor.
İşin sorumlusu şahin Cimşit hepsini anlattı. İlgimi en çok tomografi cihazı çekti. Bu alet, bagajın içinde patlayıcı olma ihtimali hakkında ipucu veriyor. Eğer şüpheli bir şey görünürse, bagajınız “kirli” kategorisine giriyor.
Bomba koklama dedektörü de alarm verirse yolcu çağrılıp, bagajını açması isteniyor...
Tıkır tıkır işleyen bir sistem var burada. O zaman bagajlar neden kayboluyor?
Yoğun uçuş günlerinde bazen bagajlarda sıkışma oluyormuş. O zaman bir görevli gelip ayırt ediyormuş bagajın hangi uçuşa ait olduğunu.
“Yine de asla kaybolmaz” dediler, ama bana asıl bu manuel sistemde karışıklık yaşanırmış gibi geldi.
Otel insanları ve bir öneri
Airport Otel’in hava tarafındaki 21 odası en az üç saatten başlamak üzere saatlik kiralanabiliyor ya... Bu da çok hızlı bir sirkülasyona yol açıyor.
Bir çift vardı mesela, ikisi de beyaz. Ama çocukları siyahi. Evlat edinmişler. Sık sık koridorda rastlıyordum onlara. Baba çocuğunu pış pışlarken...
Sonra sürekli çıplak ayakla koridorda gezip duran Pakistanlı hâlâ hafızamda.
Aslında havalimanında vakit geçirecek yer sayısı sınırlı. Özellikle uçağı saatlerce rötar yapanlar için.
TAV’cıların süper bir fikri var. Sinema salonu açmak!
Çok güzel olur, bir cep salon açılsa...
Zaten herkes vakit geçirmek için laptop’unu açıp film seyrediyor. Hiç değilse salona gelir seyrederler. Böylece daha hızlı sosyalleşilir!
PAZARTESİYE BUNLAR VAR: Kule çalışanlarının dikkatini ne dağıtır? ? Kulenin tepesindeki hayatlara dikiz...
Sahte pasaport maceraları...
Paylaş