Paylaş
Epeydir şehrin çeşitli kafelerinde, sohbetlerde konuşuluyor, bir tür şehir efsanesi gibi oldu, orası ayrı.
Ama bizzat o gün olaya kulak misafiri olanlardan dinledim.
Evet tamam, sadede geliyorum...
Bundan üç-dört ay önce. Yer, Nişantaşı Brasserie.
Olayın kahramanı iki tanınmış sosyetik kadın.
Onlardan biri, ilginç kıyafetler giydiği için medya tarafından diğer ikoncanlarla aynı kategoriye sokuldu son zamanlarda.
Evet biliyorum, hangisi diyorsunuz doğal olarak.
Edalı olan değil...
şöyle diyeyim, bir cadılar partisine sarmaşıklı bir kıyafetle gitmişti.
Olayın ikinci kahramanı ise yine cemiyet sayfalarının gediklisi.
Ama bilinirliği daha az. Sadece birinci kahramanla adaş! O kadarını söyleyeyim.
Neyse, bu iki kadın, beraber Amsterdam’a gittikleri -masada o an bulunmayan- kadın arkadaşları hakkında dedikodu yapıyorlar.
Biri diyor ki; “Ay ben onunla bir daha bir yere gitmem. Amsterdam gibi komünist bir ülkede kürküyle dolaştı sokaklarda. Özellikle onu tanımıyormuş gibi, uzağında yürüdüm sokakta!”
Diğeri, yani adaşı ne diyor peki? “Nolcak canım, onlar hayvansever bir ülke, kürkle dolaşsa da bir şey olmaz!”
ışte bu diyaloğu o gün Brasserie’de duyanlar hâlâ şehrin dört bir yanında bu muhteşem gafları, daha doğrusu cehaleti konuşuyorlar.
Hem komünist hem ülke yapılan Amsterdam’ı.
Ha bir de, “hayvansever” Amserdam’ı.
Meğer Cenk Eren’in bu camia için söylediği “El Kaide’yi sor, yeni modacı sanırlar” sözleri hiç abartılı değilmiş.
Nitekim fazlası bile var gördüğünüz gibi.
Ahırkapı’da Hıdrellez: Göbek’n Coke!
Salı gecesi tam Hıdrellez gecesi. Dedi ki bir arkadaşım, “Hadi Ahırkapı’ya Hıdrellez festivaline gidelim”.
Daha önce hiç gitmemiştim. “Peki” dedim, hay hay.
Ama gitmek çok da kolay olmadı. Önce Taksim’den taksiye bindik. Taksici, “Abi feci trafik varmış, bir saatten önce oraya gidemeyiz” deyince Kabataş’tan tramvayla Sultanahmet civarına zıplama fikri cazip geldi.
Tramvay durağına geldik, bileti aldık ve hop bir son dakika haberi: Tramvay kaza yapmış, üstelik bir kişi ölmüş, seferler iptal!
Durakta saçlarındaki çiçek taçlarıyla bekleyen bir sürü üniversiteli bohem kızla beraber yoldan taksi durdurduk. Başa döndük yani.
Sonuçta, 45 dakika sonra filan olay yerine vardık.
Geçen yılın aksine bu yıl sahil kenarındaki Ahırkapı Parkı’nda yapıyorlarmış Hıdrellez’i. Yani işi büyütmüşler. Hem de epey büyütmüşler!
Ben mütevazı bir şenlik beklerken, koskoca bir arazide en az üç bin kişilik bir kalabalıkla karşılaşmayayım mı?
Sanırsın göbek atılan bir rock festivaline geldik! Göbek’n Coke!
O koca alanda bile kalabalıktan yürümek imkansız.
Kimisi dev dilek ağacına dileğini tutturuyor. Kimisi sahneden yükselen oynak ritimlere kendini kaptırmış, birasını yudumlarken göbek atıyor. Kimisi yiyecek alma peşinde, ama yazık ki yiyeceklerin çoğu bitmiş, arkadaşım mesela açlıktan geberdi bu yüzden.
Ama güzel şenlikti. Çoğunluğu üniversiteli, önemli bir kısmı çevre semt ahalisi, kalanı ise yabancılardan oluşan bir kitle Hıdrellez’i coşkuyla kutladı, dileklerini diledi.
TUTULAN DİLEKLERE BAKTIM!
Bu arada meraktan, ağaca tutturulan dileklere de baktım tabii.
Bir yanda bilgisayardan print edilmiş ev ve araba sayfaları dilek ağacını süslüyordu. “Aha bunların aynısından istiyorum birer tane” diyor belli ki dilek sahibi. Bu kadar açık ve net.
Diğer tarafta ise, “1.80 boyunda, şu kiloda, işi gücü olan bir adam istiyorum, ben ve tüm arkadaşlarım” diye yazıp yanına bir adet çöp adam çizerek malum kişiyi tarifleyen pek yaratıcı genç kız dilekleri de vardı.
Paylaş