Paylaş
Bence hakkımız.
4. Yeşilçam Ödülleri’nden bahsediyorum.
Pazartesi gecesi yapılan tören birkaç hararetli dakikası hariç o kadar zevksiz ve ruhsuzdu ki...
Çünkü, birrr:
Gecenin sunucuları Cansu Dere ve Halit Ergenç çok isteksizdi. Ellerindeki kartlara yazılmış beylik cümleleri okuyup durdular. Ne bir doğaçlama espri/konuşma yaptılar ne de sahne hakimiyetleri vardı.
Çünkü, ikiii:
Yine geceye sponsor olana plaket verildi, yine belediye/vakıf başkanı ve bakan uzun ve sıkıcı konuşmalara doyamadı.
Tamam, bunlar bizim ödül törenlerinin maalesef olmazsa olmazı.
Proto-kolden devlet erkanına şükranlarımızı sunmaktan bir türlü vazgeçe-miyoruz (oysa sanata destek olmak onların zaten görev kapsamı içinde!).
Madem vazgeçilemiyor, onları kürsüye çıkarıp konuşturmak yerine daha hoş yöntemler bulunsun.
Ve nolur ama nolur plaket verilmesin artık.
Plaket mi kaldı şu dijital çağda? Hem yazık, israf.
USB olarak verilsin plaketler. Mesela yani...
Çünkü, üççç:
Sahne düzeni, ışıklandırma, ödül alanın-verenin-sunucuların sahnede öbek öbeklenmesi; çok kötüydü çook!
Çünkü, dörttt:
?ov yoktu şov. Böyle bir tören sadece Özcan Deniz’e şarkı söyleterek geçer mi?
VE GECENİN DÖRT ADET ‘EN’İ...
- EN ÇOK ALKI?LANAN PROTESTOCU: Elbette “Çoğunluk”un yapımcısı Sevilay Demirci...
Hem “basılmadan yasaklanan kitaba” hem de “şiddet gören/öldürülen kadınlara” tepkisini gösterdi ödülleri alırken.
- EN SEMPATİK DİLLİ PROTESTOCU: Meltem Cumbul... Beyoğlu Belediye Başkanı’na dönüp, “Emek Sineması üç yıldır kapalı, bu ödül töreni orada yapılmalı” dedi gülümseyerek. ?eker bir şekilde.
- EN GÜLDÜRENİ: Yine Cem Yılmaz... Önceden çekilmiş videosu da olmasa (çünkü katılamadı) bu içi geçmiş tören şenlenmeyecekti.
- EN KAPALI GİYİNENLERİ: Sinem Kobal, Selma Ergeç ve Harun Tekin’in sevgilisi Burcu Kutluk...
Bu üçlünün normalde bu kadar “kapalı” giyinmediği bilindiğinden bu duruma hayli şaşırıldı.
Özellikle Sinem Kobal, TRT’nin 80’lerdeki “TSM Bir Solist” programlarından fırlamış gibiydi.
Takdir ettim
- RÜZGAR ÇETİN’İN TAVRINI... Babası Sinan Çetin yeni açtığı mekana gitmiş ve “Gel gazetecilere mekanın önünde poz verelim, reklamın olsun” demiş Rüzgar’a.
O da reddetmiş, bu bayat tavra sinirlenmiş.
Bizde babayla aynı düşünmemek, ona “karşı” çıkmak zordur. Ayıplanır. O yüzden takdir ettim.
- “YA KADIN OLSAYDIN”IN FIRLAMALI?INI... Genel seçimlerde daha fazla kadın milletvekilinin Meclis’e girmesi için yapılan “275 Kadın” kampanyasına destek vermek için üç siyasi parti lideri fotoşop marifetiyle kadın kılığına sokulmuş.
Ve altına da şöyle yazılmış: “Ya Kadın Olsaydın?”
Siyasi iklimi hayli sert, erkeksi ve espriden yoksun olan bu ülkede parti başkanlarını “kadın yapmak”, büyük olasılıkla onları kızdıracaktır. Özellikle Erdoğan ve Bahçeli’yi.
O yüzden Necati Özkan’ın gerçekleştirdiği ve dünden beri herkesin konuştuğu bu işteki fırlama cesareti takdir ettim.
Birtakım tuhaflıklar
- Erman Toroğlu önceki gün Kelebek için L.A’de katıldığı Elton John’un davetini yazdı.
Yazıdaki ayrıntılar iyiydi hoştu da, Toroğlu’nun bu davete katıldığı için kendisine yöneltilen “bu ne yaman çelişki?” eleştirilerine David Furnish’in sözleriyle yanıt vermesi tuhaftı.
Çünkü Furnish şöyle demiş: “Kimse kimseyi özel hayatındaki seçimi nedeniyle eleştiremez.”
Sanki Furnish, Toroğlu’nun eşcinsel hakem olayında sarf ettiği incitici ve ayrımcı sözleri (ve daha önceki Hormonlu Domates’lik gaflarını) biliyormuş gibi bu sözü ona söylemiş.
Ama ne yazık, Erman Hoca farkına varamamış.
- “Disko Kralı”na katılan Ahu Türkpençe’nin asgari ücreti 170 lira zannetmesi samimi bir gaftı, çünkü “benim salaklığım, pardon” filan dedi. En azından.
Ama Adnan Oktar’ın Okan Bayülgen hakkındaki “çok zeki, çok cin” şeklindeki görüşlerinin uzun uzun “Medya Arkası”nda verilmesine ne demeli?
Tuhaftı. Hem de çok tuhaf!
Paylaş