Paylaş
Instyle Dergisi’ne verdiği röportajda bu doğal/doğaçlama halinden bir örnek daha vermiş Uzerli.
Meğer Türkiye’ye gelene kadar hayatında hiç kuaföre gitmemiş. Saçlarını mutfak makasıyla kendisi kesiyormuş.
İstanbul’da ise düzenli olarak kuaföre gitmeye başlamış Meryem, şöyle diyor: “Buradaki kadınların normal olarak kuaföre gittiklerini gördüm. Ben de yaptırıyorum artık. Hoşuma gidiyor.”
Lakin Meryem’i uyarmam lazım.
Türk kadınlarının kuaförleriyle ilişkisi üniversitelere tez olacak türden çetrefilli bir yapıya sahiptir.
İstisnasız her gün öğleden sonra kuaföre gidip saçına fön çektiren çılgın arkadaşlarım var mesela.
Yemek yemek gibi bir şey onlar için kuaföre gitmek.
“Nereye gidiyorsun? “diye soruyorsun, “Kuaföre” diyorlar.
“İyi de daha dün gitmedin mi?” diye çemkiriyorsun.
“Yok” diyorlar, “Dün yarım kaldı, bugün yeniden yapacağız saçları.”
Üstelik kuaförde saatlerce kalınabiliyor.
Bir de inanılmaz fahiş rakamlar ödeyip çıkılıyor.
Hani o kuaför paraları biriktirilse sana/bana bir araba rahatça alınırdı azizim...
En kötüsü de kuaför çıkışı, “Saçımdaki değişikliği nasıl fark etmezsin?” diye seni dürtükleyip azarlamaları...
Bu gibi durumlarda en iyisi şu beyaz yalandır:
“Aa evet ya, şimdi söyleyecektim. Bir değişiklik var diyordum ama... Çok güzel olmuş çook.”
O yüzden sevgili Meryem, kendini nolur Türk kadınlarının fazla kuaför sendromuna kaptırma.
Mutfak makası candır, doğaldır. Sen kafana göre takıl yine.
Karavandaki umutsuz ev kadını
Umutsuz Ev Kadınları’nın Nermin’i Bennu Yıldırımlar, Assos’a yakın bir köyde bulunan evini satmış ve eşiyle beraber karavanda yaşamaya başlamış.
İki yıl önce (arşiv sayfalarında 21 Temmuz 2010’a ışınlanınız) dokuz günlük karavan deneyimi yaşamış biri olarak şunlar aklıma geldi:
-Karavanda olmanın en büyük lüksü aslında şu sorunun insanda uyandırdığı şahane heyecan: “Ertesi sabah şu koyda ya da şu dağ kenarında uyanalım mı?”
-Karavan hayatı dokuz-on metrekarelik bir hayat sonuçta.
O yüzden eşin/sevgilin ya da bilemedin en yakın arkadaşınla karavanda olman en iyisi. Yoksa gerilebilirsin, saç baş yolabilirsin...
-Hazırlıklı olunması gereken en önemli nokta: Karavan içindeki duş ve tuvalet zırt pırt bozulabilir. Camping alanlarımızdaki tuvaletler de maalesef berbat olduğu için bir süre sonra tuvalet olayı en büyük gündem maddelerinden biri olabilir.
-Karavanın gündüzü değil, gecesi daha güzeldir.
-Karavanda yaşamanın ve seyahat etmenin en güzel yanı ise şudur: Diğer karavancılarla tanışmak...
Türk karavancılar genelde belli bölgelerde -mesela güneyde- aylarca kalıyorlar. Ama yabancılar öyle değil. Mesela ben karavanla seyahat ederken Avusturya’dan kalkıp gelmiş karavancı bir aileyle tanışmıştım.
-Son olarak karavanda yaşadıkça evine ve evine ait konforlara neden bu kadar takılıp kaldığını da sorgulamaya başlıyorsun.
“Neden” diyorsun, “Neden?”
Şehir Atlası
-JEHAN BARBUR’U DİNLE
Birkaç gündür dön dolaş Jehan Barbur’ın Dinle şarkısını dinliyorum. Son günlerde duyduğum en güzel şarkılardan biri.
İlk dörtlüğü hemen yakalıyor bünyeyi zaten: “Durma durdukça kısılır sesin / Yorma olmayacaklara kendini / Bilme bildikçe acır insanın içi
ve bu iç dediğin içtikçe var olmaz ki.”
Şarkı, Barbur’un üçüncü albümü Sarı’dan.
Ve Sarı’nın ilk konserini bu perşembe (4 Ekim) Ghetto’da verecek Jehan Barbur.
“İçindekileri çıkar bağır bağırabildiğin kadar” nakaratını haykırmak üzere ben orada olacağım. Aynı hissiyatta olanlara hatırlatayım dedim.
-HANEKE’Yİ İZLE
Serttir, kışkırtır, sarsar. Michael Haneke’-nin filmleri her yiğidin harcı değildir. Yarın üstadın filmekimi kapsamında Aşk filmi gösteriliyor, kaçmaz...
Paylaş