Paylaş
Çok geçmeden de yine bikinili olarak bir plajda pozlandı.
İki görüntü arasında sıra sıra dağlar/okyanuslar kadar fark olunca sosyal medya tutuştu, “Hangisi gerçek?” diye.
Gerçek diye bir şey kalmadı o ayrı, ama ünlü kadınların bu bikini çilesi ne zaman bitecek?
İlla bikiniyle poz verip kendilerini ispat etmek zorundalar mı?
Ya da bikiniyle fit poz vermek, “Yıkılmadım ayaktayım” demek mi oluyor?
Biri son versin bu çileye annem...
Gülşen’in titizliği abartılı mı
Gülşen, “Bebeklerinizi kimseye öptürmeyin, doktorlar da enfeksiyonlardan korumak için bu uyarıyı yapıyor, ben kimsenin bebeğini öpmüyorum” demiş.
Tamam, bazıları bebek görünce abartır, şap şup öper, yanak sıkmaya doyamaz...
Peki ama bu kadar titiz olmak ne kadar doğru?
Yıllar önce bir arkadaşımız bebek sahibi olmuştu. Evine bin bir temizlik önlemiyle girebiliyordun.
Bebeğine yaklaşmak zaten mümkün değildi.
Kedisini de bir odaya hapsetmişti.
Mikrop kapmasın diye bebeğini dışarı dahi çıkarmıyordu.
Bilmiyorum ama, bu kadar önlem bana abartılı geliyor.
Keza Gülşen’in
söyledikleri de...
Bomboş şehirde dolaşmalar
“Çok değil” dedi taksici, “Cumartesiden itibaren yine trafik olur abi.”
“Çünkü” diye ekledi, “Et trafiği başlayacak, kesilen etler arabalarla teyze-amca oğullarına, şehrin en uzak semtindeki akrabaya, oradan oraya iletilecek ve trafik tıkanacak.”
Bendeki de yazar şansı, bindiğim her taksici bir şekilde sosyolog edalı biri çıkıyor.
Ama bu farklıydı. Otursa tez yazardı. Analizleri cuk ötesiydi.
Evet, birkaç gündür bomboş yollar.
Sanki şehirde bir Arap turistler var bir de ben!
Her yere 10 dakikada ulaşmak mümkün.
Tatil/bayram olunca bu bir İstanbul klasiği ne de olsa...
Herkes kavimler halinde memleketine/güneye gidince böyle oluyor.
O nedenle hızlı bir şekilde kendimi önce Anadolu Yakası’nda buldum, sonra da Avrupa. Sıfır trafikle...
KAPALIÇARŞI’DAN İLHAM ALMIŞ
◊ Engin Altan Düzyatan’la Çubuklu Vadi’de yaptığım röportaj sonrası yaz başı açılan Emaar Square Mall’a uğradım.
Emre Ergani’nin açtığı Brasserie D’or’u merak ediyordum. Merak ettiğim kadar varmış.
Bir tür Anadolu Yakası’nın Park Şamdan’ı olmuş burası.
Şık bir dekoru var.
Ayrıca çeşitliliği şaşırtan, hatta iddiasıyla uçlarda gezinen bir menü:
Park Şamdan usulü yoğurtlu kebap da var kurbağa budu da.
Salyangoz da var kokoreç de.
D’or Brasserie sonrası Emaar içinde de dolandım.
Deneyim mağazası kurma konusunda “guru” sayılan Simon Orchover’ın tasarımını yaptığı Samsung mağazası hayli dikkat çekici olmuş.
Mağaza yetkililerinin söylediğine göre Orchover bu dev mağazayı Kapalıçarşı’dan ilham alarak yapmış.
Günlerce Kapalıçarşı’ya gidip oradaki havayı koklamış.
Altı aylık çalışmanın sonunda da projeyi ortaya çıkarmış.
Dediler ki, “Şu anda bu mağaza dünyada açılacak diğer mağazalara referans olarak gösteriliyor”.
Orasını bilemem ama mağazanın VR kısmında sanal gözlükleri takıp başka alemlerde dolaşmak işin en keyifli yanıydı.
MEKAN İÇİNDE MEKAN
◊ Ve Avrupa Yakası... Escale’in kendi içinde bir mekan daha “yavrulayacağını” hep söylüyordu Gülin Özalp.
Dediğini yapmış.
The Passage adını verdiği mekanı özellikle kahvaltı menüsüyle çok iddialı. Kapısında kuyruk olunan New York’taki meşhur Buvette ya da Londra Shoreditch’teki Albion ayarında/tadında.
Şu an test aşamasında The Passage, ama bayram sonrası tam oturmuş olur.
Akşam olunca ise eski Anjelique’in yerinde açılan Ruby’ye uğradım.
Biz bize oluruz sanıyordum ama yanılmışım. İki büyük masada yabancı gruplar vardı.
Bir de böyle şık bir yer beklemiyordum.
Biraz kolonyal stil biraz modern bohem hava.
Anjelique’in eskimiş, köhne havasından sonra Ruby’nin beklenmedik şıklığı gayet göz doyurucu.
Paylaş