Paylaş
Lakin tek bir çiçek dahi açmaz üzerinde...
Vincent Van Gogh’un bu sözleriyle açılıyor La Casa de Las Flores dizisi.
Hiçbir beklentim olmadan izlediğim, Almodovar filmlerini fazlasıyla anımsatan bu kara mizah tarzındaki Meksika dizisi sarmaşık gibi sarıp sarmalayanlardan.
Bir başladım, bırakamadım.
Çünkü sırlar üzerine kurmuşlar hikayeyi.
Meksikalı üst düzey bir aile var. Dışarıdan mükemmel, pek şahane, pek normal bir hayat yaşıyormuş gibi görünüyorlar.
Ama aslında öyle değiller.
Her aile bireyinin sakladığı bir sırrı var.
Zaten dizi de bunun üzerine kurulu: Asla görüntüye aldanma”
Sırlar bir bir yüzeye çıkmaya başlayınca, “Yuh!” diyorsun.
Lakin dizi zaten biraz da işin dalgasında.
“Hayatta her şey olabilir” diyor, “Çok da abartmayın, kafayı onun bunun söylediklerine takmayın”.
BUNDAN SONRASI İPUCU İÇERİR!
Neler mi oluyor dizide?
Mesela ailenin tek oğlu çok güzel bir kızla çıkıyor.
Ama aslında oğlan beş yıldır ailenin yakışıklı finans danışmanıyla da aşk yaşıyor.
Oğlanın babasının ise 20 yıldır başka bir kadınla beraber olduğu ortaya çıkıyor.
Dahası, o kadının işlettiği travesti kulübünü de babanın açtığı anlaşılıyor.
Bunun gibi bin tane sır...
Bu Meksika dizisini izlerken bir de bizim dizileri düşündüm:
Hep aynı sevimlilikte resmedilen tek boyutlu mahalle dizilerini...
Karakterleri siyah ya da beyaz olarak sunmaktan vazgeçmeyen, “gri”yi unutan sıkıcı dramaları...
Herhalde bu kalıba uymayan en son sevdiğim yerli proje “Ezel”di.
Hayret etmekten artık vazgeçsek...
Geçen hafta Çeşme’deki Spiaggia Grande’nin kabare sahnesinde Defne Samyeli’yi izledim.
Kadınlar Defne’yi hayranlıkla karışık bir tatlı kıskançlıkla baştan aşağı süzüp süzüp o klişe söyleme sığındılar yine: Bu nasıl 46’lık?
Benzer şekilde, elleriyle memelerini kapattığı fit videosunu paylaşan Elizabeth Hurley’ye de çoğunlukla aynı tepki geldi:
Bu nasıl 53’lük?
Tamam anlıyorum, bundan 40 yıl önce 40 yaşındaki birine “Çok büyük” denilir ve “yaşlı” kategorisine sokulurdu.
Ama son 20 yıldır oyunun kuralı değişti işte.
İyi beslenmeydi, spordu, genetiğin yahut estetiğin yardımıydı derken artık o yaşlardaki kadınlar ve erkekler gayet iyi görünüyor.
İkinci gençliklerini yaşıyor.
Günümüzün ‘yeni normali’ artık bu.
Dolayısıyla bu duruma alışsak ve şaşırıp durmasak diyorum.
Özellikle de medya olarak.
Zekasından şüphe ederdim
İrem Derici, Ömür Gedik’e verdiği röportajda “Ben zekaya takığım” demiş, zeki erkeklerin ona ilgi çekici geldiğini söylemiş.
Buraya kadar pek güzel.
Ama sonrasında erkekleri kendine aşık etmek için sıraladığı yöntemleri okuyunca şaşırdım.
Mesela bu yöntemlerden biri adamı hemen yurtdışı seyahatine götürmekmiş.
Akıcı İngilizcesini gösterip onu etkilemek için...
Doğrusu sırf bundan etkilenip aşık olacak erkeğin zekasından şüphe ederdim ben.
Bir daha düşün İrem!
Gece yarısı polisle beraber eğlendik
Bayram tatilinde Çeşme’deki ‘after’ mekanı Dusk’a iki kez gittim.
Gece 03.00’ten sonra gidiliyor bu ‘after’ mekanlarına.
Ben de o saati bekledim tabii.
Şöyle söyleyeyim: Benim gidiş saatim erkenmiş bile!
Sabah saat 05.30 gibi ben mekandan çıkarken akın akın geliyordu insanlar...
Bu arada mekanda çok eğlendim eğlenmesine de, şuna bir türlü anlam veremedim.
Özellikle son gittiğim gece iki kez polis geldi mekana.
Müziğin kısılması için.
Oysa köyün içinde değil Dusk. Dağa, taşa bakıyor. Önü desen, dalgalı deniz.
Karşıda site filan da yok.
Neden böyle bir uygulama var, hiç anlamıyorum.
Lakin ‘after’ mekanlarının kitlesi de bu olaya alışmış.
Polis gelince 15 dakika müzik kısılıyor. Sonra yeniden açıp coşuluyor.
Kimse mekanı terk etmiyor.
Aksine mekan daha kalabalık olmaya başlıyor.
Her şeyimiz Türk işi.
Paylaş