Paylaş
Kanyon’dan metroya bindim, Taksim’e geçiyorum.
Taksim istasyonunda inince bir bakıyorum, sadece Gezi Parkı çıkışı açık. Meydan çıkışı kapatılmış.
Dahası, her yer güvenlik görevlisi.
Bazısı yolcuları yüksek sesle uyarıyor, “Metroyu kapatıyoruz, acele edin!” diye.
Aralarındaki konuşmalar da ürkütücü, “Silahlılar nerede? Onlar şu tarafa gelsin”.
O an açıklama yapmaktan kaçınıyorlar ama sonradan zaten öğreniyoruz. Şüpheli bir paket bulunmuş, o yüzden kapatmışlar metroyu.
Yukarı çıktığımızda koşaradım yürüyen tüm yolcularda bir rahatlama oluyor.
Çünkü sağa sola koşturan güvenlikçi görünce haliyle geriliyorsun. Kafalarda zaten hep bir bomba ihtimali.
Ertesi gün bu kez öğleden sonra...
Dolmabahçe Sarayı’ndaki polislere saldıranlar Gümüşsuyu’na kaçıyor.
Olayın hemen ardından mahallenin kahvecisi Twins’teyim.
Ortalık toz duman, hem trafik hem de bu kovalamacaya şahit olanların alabora olmuş psikolojisi...
Bir yandan, Doğu’da olup bitenlerin yanında bunlar ne ki konuşmaları havada uçuşuyor bir yandan da bakıyorum artık kimse plan yapamaz olmuş.
Bir kendini bırakma hali...
Çünkü günler böyle geçiyor şehirde, her an her şey olabilir hissiyatıyla...
Bir de şehrin diğer yüzü var tabii.
Hiçbir şey, yani hayat durmuyor, devam ediyor.
Durmaması da güzel.
Dursa insanlar iyice delirirdi herhalde.
Salı gecesi metroya binmeden evvel yemek yediğim yeni açılan Kanyon mekanı Escale’de mesela, tüm masalar doluydu.
Ki mekan çok büyük, doldurmak zor.
Ya da ertesi gün Nişantaşı Spago’da. Orası da kalabalıktı.
Sadece bu iki mekan değil, diğer tüm mekanlar öyle. Kimse eve kapanmış değil.
Ama gergin, ama bekleyişte...
Günler -şu sıra- böyle geçiyor işte...
Taksiciye sor, nabzı tut
Toplumun geniş kesimlerinin bir konu hakkında ne düşündüğünü merak ediyorsan, önce taksicilere soracaksın. Konumuz trafik. Geçen gün genç bir taksi şoförü, “Üç yetmez, beş tane köprü yapılmalı, ancak öyle düzelir bu trafik” diyordu. Bir başkası, daha yaşlı olanı ise, “Çok başı boş insan var trafikte, onlar olmasa bu trafik düzelir”.
XOXO festival yapıyormuş
Bir kafeye girdiniz, arkadaşınız gecikiyor, neyle vakit geçirirsiniz? Sosyal medya dışında en iyi alternatiflerden biri her kafede muhakkak bulunan XOXO Dergisi.
Güzel ve yeni haber şu: XOXO’cular şimdi de festival yapıyormuş. Ama sadece bir günlük festival.
6 Eylül’de, Kemer Golf & Country Club’daki Orman Evi’nde.
Festival sahnesinin uluslararası konukları ise Josephine de la Baume’lu Singtank ve soul dolu performansıyla Bo Saris olacakmış.
Dahası, festivalin ev sahibi -şehirdeki tüm cool isimleri tanıyan- Tolga Sezgin’miş.
Şimdiden duyurayım, ajandaya not edin diye.
Kötü binada iyi insan yetişmez
Tempo Yayın Yönetmeni Ayşegül Savur’la şehrin mimarisi üzerine konuşuyorduk.
Neden binalarımız böyle, neden meydanlarımız/kaldırımlarımız şöyle diye...
“Dur” dedi Ayşegül, “Sana Murat Menteş’in Ruhi Mücerret kitabından bir paragraf yollayacağım”.
Yolladı, durumumuzu o kadar iyi özetliyor ki, o paragrafı sizinle de paylaşmak istedim.
Kitabın karakterlerinden Serpil’in ağzından bu paragraf, buyrunuz:
“Doğan Hasol, bize hep ‘Kötü binada iyi insan yetişmez’ derdi. Çarpık şehirden de düzgün insan çıkmaz.
Hepimizin sevdiği bir futbolcu, politikacı, sinemacı veya müzisyen var. Fakat her birimiz yaşayan bir mimar benimsiyor muyuz?
Kentte meydan yoksa demokrasi gelişmez. Kaldırımlar darsa, bireye saygı kıttır.
Yapılar çok katlıysa kanser yaygındır. Çünkü komşuluk ölmüştür.
Bahçeler, dünyevi eserler olan binaların, cennetle bağını kurar. Bahçesiz evden çıkan cenaze cennete gidebilir mi?”
Paylaş