Paylaş
Hatta eski tip papyonumla bu dönemsel tabloya cuk da oturmuşum hani.
Sadede gelelim: Bu gördüğünüz hanımlar Londra’nın heyecanla beklenen yeni üyeli kulübü The Ned’in devasa salonundaki açılış partisinde dans etti.
The Ned’in mimarisi, tüm dekoratif detayları da keza o dönemlerden çıkıp gelmiş gibiydi.
Dolayısıyla bu kızlar şıkır şıkır dans ederken bir ara Fitzgerald’ın gizemli milyoneri Gatsby’nin partilerinden birinde miyiz diye düşünmedim değil.
Ne de olsa The Ned’in hedef kitlesi de tıpkı Gatsby’nin partilerindeki gibi iyi yaşamayı seven ve genelde finans dünyasına mensup zenginler.
Arada fark var tabii: Çılgın ve ölçüsüz diye tanımlanagelen Gatsby’nin 20’lerinde değil, kafası karışık ve hayli tatminsiz 21. yüzyıldayız.
O yüzden olsa gerek, bu şıkır kızların ardından sahneye bir adet hip hop solisti çıktı. Sonra da davetliler arasına gizlenmiş 100 kişilik koro. Onlar da bir anda ortaya çıkıp şarkı söylemeye başladılar.
21. yüzyıl insanı anında ona da uyum sağladı.
Sosyal medya profillerindeki “timeline”ın hızla akması gibi, “Bu neydi, bana ne hissettirdi” diye uzun uzun düşünmeye kalkarsan artık geride kalıyorsun.
The Ned’in açılış partisi de böyleydi işte: Hızlıydı, her telden çalıyordu.
Londra bunu seviyor
Londra cemiyeti üyeli kulüpleri seviyor. Bakınız The Ned’in açılış yaptığı gece bir başka yeni üye kulübü The Curtain’de GQ Dergisi’nin bir ödül töreni vardı.
Ama The Ned bin kişilik açılış daveti ve onun öncesi ünlü dergilerle (Wallpaper, Monocle, Mr. Porter gibi) işbirliği yaptığı irili ufaklı özel davetleriyle daha çok konuşuldu.
Bir de The Ned’in Soho House avantajı var.
Soho House’un kurucusu Nick Jones’un Amerikalı Sydell grubuyla ortak projesi bu.
The Ned’in Soho House’dan farkı ise iş dünyasını dışlamayıp tamamen onlara kucak açan bir seçkin kulüp olarak tasarlanmış oluşu.
Zaten The Ned için seçilen bina eski bir banka olan Midland.
Söylemeden olmaz: The Ned’in soğuk, kibirli ve üstten bakan atmosferi sanırım biraz da bu eski banka binası ruhunun tam kırılamamış olmasından kaynaklı.
Banka kasasındaki kulüp
12 katlı, 252 odalı The Ned’de neler mi var? Çok şey. Tam 8 mekan mevcut. Kaia, Zobler’s, Millie’s, Nickel Bar, Malibu Kitchen, Vault, Lutyens ve Cafe Sou. Benim favorim Malibu Kitchen oldu. Buranın sabah menüsündeki “young coconut” mutlaka denenmeli.
Vault ise dev banka kasasının gece kulübüne dönüştürülmüş hali. Fikir cidden hoş, Vault’un kasa girişi de öyle. Ama çalan müzikler çok demode.
Unutmadan bir sinematografik bilgi: 1964 yapımı Bond filmi Goldfinger’da Sean Connery’nin kötü adamı kovaladığı sahnelerden biri bu dev banka kasasında çekilmiş.
Jack Nicholson’ı da andım
Nick Jones’un davetlisi olarak yerli yabancı bir grup medya insanı, Avrupa-Amerika’dan kopup gelmiş çeşit çeşit yönetici ve tatlı kaçık birtakım eğlence dünyası simasıyla beraber deneyimlediğim The Ned’in açılış partisine dair aklımda geriye kalan diğer şeyler şunlar oldu:
◊ Serdar Bilgili ve bir dönem Alinur Velidedeoğlu ile evli olan Enci Teker Amerikalı eşi Frank Roccogrande ile birlikte davetteydi.
◊ İngilizlerin kuralcılığı bazen sıkıyor. Açılış partisinden sonra yapılan after partiye ekstra bilet isteniyordu.
◊ The Ned’in kalabalıktan arınmış hali ise Jack Nicholson’ın meşhur filmi The Shining’teki oteli anımsatıyordu. Neyse ki barda içki istediğim barmen filmdeki gibi halüsinasyon değil, gerçekti.
◊ Davette gördüğüm yabancı ünlüler kimlerdi peki? Gossip Girl’ün Chuck Bass’i Ed Westwick, İngiliz Vogue yayın yönetmenliğine veda eden Alexandra Shulman, zor rollerin adamı Eddie Redmayne, aktör Stanley Tucci, şapkasından dolayı tanımakta güçlük çektiğim Woody Harrelson, provokatif enstalasyon işleri hâlâ aklımda olan Tracey Emin ve Jude Law’ın eski eşi Sadie Frost.
◊ Bu arada The Ned’e Londra’da yaşamasan da üye olunabiliyor.
Paylaş