Paylaş
Özenle o banal, ortalama, belden aşağı çizgisini hep korudu.
Çünkü bu çizginin hep kemik bir alıcısı vardı bu ülkede.
Onun üzerine oynadı. Esprileri, mimikleri, aynı lafları/gaflarıyla...
Mesela programlarına konuk ettiği Fatih Ürek’le sürekli uğraştı.
Aynı tonda, aynı cinsel göndermelerle.
Ürek de arkadaşı olduğu için sanırım, hiç sesini çıkarmadı Erbil’in aynı telden çalan küçümseyici esprilerine...
Ve işte kahpe kader; yıllardır dön dolaş aynı programa takılıp kaldı Mehmet Ali Bey: Çarkıfelek.
Bazıları için bu istikrar olarak görünebilir dışarıdan.
Doğru, belki de istikrardır. Ama Erbil’in potansiyeli gerçekten bu kadar mı?
Daha başka, daha iyi, daha şaşırtıcı işler neden yapmak istemedi? Neden reyting uğruna pantolonların filan indiği çamur programlara saplanıp kaldı?
Neden risk almak istemedi?
Neden aklımıza Mehmet Ali Erbil deyince; Seda Sayan-Kıbrıs-Çarkıfelek üçlüsünden başka bir şey gelmiyor?
Ve şimdi bu üçlüden biri, yani Çarkıfelek ışık hızıyla yayından kaldırıldı. Erbil’in “mum söndü” gafından dolayı.
Özür diler, bu mesele unutulur ve belki altı ay sonra filan Erbil yine benzer bir programla ekranlara dönebilir.
Çünkü Erbil aynı çemberin içinde dolanmayı, dar alanda kısır paslaşmayı seviyor.
Ya bu vasatlığı sürdürüp para kazanmak ona kolay geliyor ya da böylesinden gerçekten deliler gibi hoşnut.
İkisinden biri. Ama şunu görmek istemiyor; aslında çoktan kaybettiğini, herkesin oyun masasından kalkıp gittiğini...
Okan ve Hayrettin
Okan Bayülgen’in Kral Çıplak formatını sevdim. Bir sürü konuktansa; “İşte Hayatımız” tarzı, ama o tarz gibi baymayan, tek konuk üzerinden giden program çok daha iyi olmuş.
Ne olursa olsun; Okan sürekli kendini yeniliyor. Bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Ve Hayrettin... Star’daki ilk programı ortalamaydı. Herkes, “Beyaz’ın bir versiyonu gibi” dedi. Ama daha beklemek lazım. Hayrettin daha ısınma turlarında...
İyi ki filmekimi var
Hafta sonu İstanbul’daki en iyi aktivite filmekimi programından bir film seçip izlemek... İşte benim izlemek için seçtiğim beş film:
? Ateşle Oynayan Kız (Ejdarha Dövmeli Kız’ın devam filmi olduğu için)
? Gümmm (Filmin yönetmeni Gregg Araki’nin “Kıyamet Kuşağı” filmini zamanında izleyip çok sevdiğim için)
? Sosyalizm (Sırf Jean-Luc Godard yönettiği için)
? Benim Güzel Oğlum Ne Yaptın Sen? (David Lynch’in yapımcılığını üstlendiği bir tuhaf gerilim olduğu için)
? Chatroom (“Halka” serisinin yönetmeni Hideo Nakata’nın son filmi olduğu için)
Bıktıranlar
? New York fonunda geçen Türk filmleri
“New York’ta Beş Minare” daha gösterime girmeden zaten bıktırdı. Her gün pompalanan haberleriyle.
Sanki bir yıldır bu filmin haberlerini okuyormuşuz gibi geliyor bana. Ve filmi izlemiş gibiyim. Her gün bir sahnesi gazetelerde yer alıyor çünkü.
?imdi bir de Mehmet Aslantuğ filmi girmiş vizyona. Filmin bir kısmı New York’ta geçiyor.
New York öteki yarımız gibi bir şey yani bu sezon. Kaçış yok.
Ama bıkma hakkımız var tabii (tüm bu New York fonlu Türk filmlerine inat, gerçek NY öyküleri için filmekimi programında yer alan “New York, I Love You” filmini seyretmek elzemdir).
? “Hava durumu” muhabbeti
Hayır, eskiden de böyle miydik? Bu kadar hava durumu bağımlısı mıydık? ?imdilerde herkes sabah-öğle-akşam hava durumunu takip ediyor, an be an ayrıntılı rapor veriyor birbirine.
“Akşamüstü beş gibi fırtına geliyormuş, hafta sonu da sıcaklık daha çok düşecekmiş, istersen buluşmaktan vazgeçelim” diye diye...
Paylaş