Esas hadise: Eurovision bitti aslında

Eurovision gibi bir yarışmanın bizim için bu kadar önemli olması eskiden anlaşılır bir şeydi.

Haberin Devamı

Çünkü bu yarışmayla kendimizi batıya daha yakın hissederdik.

Tıpkı onların formuna yakın şarkılar yapıp yollar ve sonucu heyecanla beklerdik. Sonucun ne olacağını da hep bilirdik.

Zero point’ler bizi beklerdi. Bu kadar da umutsuzduk (gerçi o zero point hüznü de başka bir şeydi, gel de bunu tadamayan şimdiki kuşağa bu hüznü tasvir et!).

Neyse işte, önemli olan bir şekilde o batının parçası olmaktı, onlar gibi yaşıyormuşuz hissiyatına bir gece de olsa kapılıp gitmekti.

Kişisel bir Eurovision Top 5
1. MFÖ – Diday Diday Day (1988)
2. Ajda Pekkan – Petrol (1980)
3. Neco- Hani (1982)
4. Sertab Erener – Every Way That I Can (2003)
5. Semiha Yankı – Seninle Bir Dakika (1975)



Öyle de olurdu. Her ülkenin başkentine bağlanıp kötü giyinmiş bir spiker puanları açıkladığında o bütünün bir parçasıydık nitekim.

Sonra ne olduysa oldu. Yavaş yavaş şarkılara kendimizden bir şeyler katmaya başladık.

Adına ister “doğulu” deyin, ister “oryantal”, ister “alaturka”, neyse ne işte…

Şebnem Paker’in “Dinle”si böyle bir şarkıydı mesela.

İlk iyi derecelerden birini aldı.

Bir iki yıl sonra devamı Sertab’la, Kenan’la geldi ve şimdi de Hadise.

Ortaya çıkan şarkılar doğu-batı karışık bir şey oldu.

Yani her zaman dinlediğimiz şeyler.

İşin tuhafı Eurovision Avrupalı bir televizyon yarışmasıyken giderek Doğu’ya, o melodilere yaklaştı. Ne kadar siyasi hırtlıklar olursa olsun o tuhaf şarkılar ve belki de sadık seyircisi yarışmanın rotasını kaydırdı Doğu’ya.

Yani kendi halindeki Eurovision da değişti, başka bir şey oldu.

Kötü oldu demiyorum, gayet iyi oldu.

Nitekim Avrupa eski Avrupa değil, Doğu da eski doğu.

Herkes iç içe geçti. Hatta Doğu’dan göç edenlerin ikinci üçüncü kuşakları neredeyse ele geçirdi Avrupa’yı (bakınız, en başta biz).

Dolayısıyla melodiler değişti ve aslında bu yarışmanın yapısal olarak çoktan sonu geldi. Esas hadise bu.

Ya şekil ve isim değiştirecek ya da…

Yoksa İngilizce’yle karışık düm tek tek’ler shake it up şekerim’ler hikaye…

Haberin Devamı

Beyrut’la ilgili son bir şey

Beyrut’la ilgili yazmazsam olmaz son bir şey var (önceki yazı için internetten cumartesiye tıklayınız).
Nedir o son mevzu: Ermeniler! Orada Ermeni arkadaşımın evinde kaldığım için birçok Ermeni’yle konuşma imkanım oldu.
Diyorlar ki özetle:
“Eskiden buradaki Ermeniler dükkanlarında Türk mallarını gizli gizli satarlardı. Kendi aralarında Türkçe konuşmaları sofu Ermeniler tarafından ayıplanırdı. Ama şimdi her şey değişti.
Türk mallarını gizlemeden satıyor Ermeni dükkanları.
Kendi aramızda rahatça Türkçe konuşuyoruz.
Çünkü hepimizin anne babası Arapça’dan önce Türkçe’yi öğrenmiş. Göçten sonra (Adana’dan, Antakya’dan, İskenderun’dan) buraya geldiklerinde de unutmamışlar Türkçe’yi”.
Çok ilginç geldi bana. Bir yandan da içim aydınlandı.
Bir şeylerin hep aynı kalmaması, değişmesi çok güzel. “Avustralya” filminde esas kadının söylediği gibi: “Hep böyle olması, böyle kalması anlamına gelmez”.
Bu arada Türk konsolosluğu eskiden Lübnanlı Ermeniler’e Türkiye vizesi vermekte zorluk çıkarırmış. Özellikle de gençlere…
Şimdi o zorluk da ortadan kalkmış. Oradakiler buradaki akrabalarını görmeye daha sık geliyor artık.

Yazarın Tüm Yazıları