Paylaş
Kaldırımlar zaten sorunlu bu ülkede. Ya arabalar işgal eder ya da fena halde dardır, yürüyemezsin. Tek sıra ilerlersin çoğu zaman. Bunlar yetmezmiş gibi bugünlerde Taksim civarı kaldırımları 1 Mayıs sebebiyle polis barikatı işgali altında.
Nedense bu kez 1 Mayıs’a 20 gün kala yığmaya başladılar o koca demirleri.
Hem de nereye? Kaldırıma. Yürümeyelim, üstünden atlayıp engelli koşu yapalım diye herhalde.
- HÜRRİYET DÜNYASI’NA DOĞRU
Bugünlerde Hürriyet içinde acayip bir hareketlenme söz konusu.
Hem yeni binaya (Hürriyet Dünyası) taşınmanın heyecanı hem de bu ay itibariyle başlayan dönüşüm projesi GO (Geleceği Oluşturuyoruz) 2015 kıpırdanması...
Sebati Karakurt önderliğindeki fotoğraf, video çekimleri hızla devam ediyor. Misal: Kelebek katında Eda Taşpınar ve Tülin Şahin’in de konuk olarak yer aldığı parti konseptli çekim, gazeteyi kısa süreliğine kulübe çevirdi!
Ayrıca önceki gün GO 2015 kapsamında Fikir Fabrikası Ödül Töreni vardı. İyi de Fikir Fabrikası’nda ne yapıldı?
Herkes gruplara ayrıldı ve bolca fikir üretip uçtu.
Sonunda o fikirler ödüllendirildi ve bizim “H Jenerasyonu” ekibi (Emre İskeçeli, Kanat Atkaya, Demet Cengiz Bilgin ve İrem Köker) ikinci oldu.
Birincilik ise Ertuğrul Özkök’ün başını çektiği “Vuvuzela” ekibinin oldu.
- BOND EKİBİ NASIL SPOR YAPIYOR
Valla sıkı spor yapıyorlar! Bizzat gözlerimizle gördük Isaac’le!
Isaac kim? Yenilenen Divan Oteli içinde yer alan Puri Spa’nın fitness hocası. Aslında adı Isaac değil, ben öyle sesleniyorum kendisine.
Ama adı ve soyadı bu seslenişe gayet müsait: İsa Ac.
Neyse, Isaac her zamanki gibi beni kan ter içinde çalıştırırken bir anda salona otelde konaklayan Bond ekibi indi.
Kimisi yapım ekibinde çalışıyor kimisi filmde oyuncu olarak koşturup zıplıyormuş. Haliyle hepsi kas yığınıydı ve hayır, Daniel Craig yoktu...
Ekibin antrenmanı ise şöyleydi: Aynı anda hem kardiyo hem fitness hem de kick box yaptılar.
Kapalıçarşı gibi ortalığın dağılmasından, yıpranmasından ürktük tabii, ama hasarsız bitti Bond’çuların antrenmanı...
- NİŞANTAŞI’NDA BAHAR KALABALIĞI
Nişantaşı Atiye Sokak’taki hareketlilik Abdi İpekçi’deki mekanlara da yansıdı. Perşembe akşamüstü yan yana iki mekanda, hem Biber hem de Cento per Cento önünde yoğun bir kalabalık vardı.
Merdivenlere konulan minderlere oturan da vardı ayakta durup eş dostla laflayan da...
Mim Kemal’deki Delicatessen ve Den Cafe kalabalığı da aynı şekilde hız kesmiyor.
Nişantaşı mekanları altın günlerini yaşıyor demek abartılı olmaz kısacası...
- METROBÜS REKLAMI
Vatan Şaşmaz’lı ferah ve konforlu Metrobüs reklamı dalga konusu oldu, ama tüm reklamlar böyle değil midir?
İdeal olanı abartılı bir şekilde yansıtmaz mı?
Keşke şimdi de bu reklamı ti’ye alan amatör videolar yapılsa ve onlar dolaşıma girse... Tam sırasıdır.
İki laf üzerine iki çift laf
- ALPAY’IN LAFI... Kelebek’ten Gülbahar Karakuş’a verdiği röportajda Alpay, “Bir şarkıcı turfanda sebze gibi her dakika vitrinde olmamalı” demiş. Hem doğru hem de şu dijital zamanda çok zor bir şey bu. Çünkü bir şarkıcı albüm yapmasa bile sosyal medyada illa ki görünmek zorunda.
Görünmemek de bir tercih tabii. Ya da görünüp az konuşmak da...Gel gör ki eskidenmiş hiç ortalıkta gözükmeyip birdenbire yeni albümle ortalığa çıkma devri...
- SİNAN AKÇIL’IN LAFI... “Albümü yaparken şizofrenik duygular yaşadım ama albümün başarısı karşısında görüyorum ki şizofren olduğuma değmiş” demiş Sinan Akçıl. Şizofreni ne demek: Kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşama, hatta bir tür ikinci gerçeklik... Akçıl gerçekten böyle mi demek istedi yoksa “panik atak yaşadım, endişelendim” manasında yanlış mı kullandı şizofreniyi?
Her iki açıdan da durum ilginç...
Paylaş