Paylaş
Temmuzun sonuna kadar da müthiş bir yoğunluk söz konusu.
Yeri gelmişken: Ağustostaki ramazanla birlikte konserlerin giderek azalması, hatta bitmesi çok acıklı!
Peki bunca konsere bakarak “İstanbullu ne şanslı” diyorsunuz değil mi?
Aslında hem öyle hem de hiç değil.
Diyelim ki bu konserlerden en azından ikisini en önden seyretmek istiyorsunuz. Arka sıralardan filan değil.
O zaman yurtdışı gidiş-dönüş uçak bileti kadar para ayırmak zorundasınız.
Mesela: Amy Winehouse’u izlemek istediniz.
Golden Circle, yani sahne önü biletleri 350 lira.
Üstüne bir de Sezen Aksu’yu izlemek istediniz.
Onun da protokol bileti 275’ten başlıyor. 220 ve 193 lira olarak devam ediyor.
Yine Aksu’nun protokol fiyatları insaflı.
Açıkhava’daki Bülent Ortaçgil Senfoni konserinin protokolü 425 lira! Ferhat Göçer’in protokolü de aynı fiyattan...
Serdar Ortaç’ınki daha ucuz kalıyor aralarında: 320 lira.
Eğer “sevdiğim şarkıcıyı en önden izlemesem de olur, sesini duysam, şarkılarıyla coşsam yeter” diyorsanız; sizi en arka koltuğa alalım, daha hesaplı!
Hemen hemen tüm Açıkhava konserlerinde 50 lira civarı arka koltuk.
Hem arka koltuklar çıkışa da yakın. Kalabalığa kalmazsınız, itiraz etmeyiniz lütfen...
Kuruçeşme konserlerinin fiyatlarına da göz gezdirdim.
Nispeten buradaki konserler daha ekonomik geldi.
Kapasitesi daha fazla olduğu için diyebilir miyiz?
Mesela Kuruçeşme’deki Yalın konseri 66 lirayla 45 lira arası. Funda Arar 82 liradan başlıyor. Ricky Martin’in tribünü bile 112 lira. Ayakta izlerseniz 84 lira.
Gelelim Küçükçiftlik Park’a...
Duran Duran konserinin sahne önü biletleri 220 lira.
James Blunt ise 215...
Liste böyle devam ediyor.
Şunu kabul ediyorum: Konserlere para ayıran kitle eskisi gibi bir avuç caz festivali izleyicisi entelektüel değil. Pasta genişledi. Ama pasta genişledi diye bilet fiyatları uçmak zorunda mı? Biraz daha ortası tutturulamaz mı?
Haksız mıyım?
Kadın kadına erotik dans
Bir mekanda/partide kadınlar, erkeklere göre eğlenme konusunda daha rahattır.
Şu açıdan: Birbirleriyle karşılıklı dans ederler mesela. Dans ederken birbirlerine dokunurlar.
Kimse de bunu yadırgamaz. İki kadın arkadaş hakkında “len baksana, lezbiyen bunlar” dedikodusu çıkmaz. “Algıda mimlenme” olmaz.
Nitekim iki adım ötelerinde ya kocaları ya da sevgilileri hali hazırda vardır ve de ayakta dikilmektedir.
Onlar kazık gibi durup dans etmediği için kadınlar birbirleriyle eğlenmeyi (mecburen) yeğler.
Geçenlerde yine böyle bir sahneye rastladım.
Lakin bu kez iki kadın birbirleriyle epey erotik dans ediyordu, müziğin ritmine/şehvetine kendini kaptırmış...
Sevgilileri de uzaktan onları seyrediyordu!
Şimdi o iki erkeğin dans ettiğini düşünün benzer dokunuşlarla.
Herkes anında “len oğlum gay bunlar” diye düşünür.
Peki bu iki kadın birbirleriyle değil de gidip en yakın erkek arkadaşlarıyla dans etse?
Bu kez herkes “şekerim bunlar yollu” diye düşünür.
Kimin durumu daha zor ve daha kolay?
Çözen var mı?
Mutantlarda bile kutuplaşma var!
X-Men serisinin fanatiği değilim. Hatta açık söyleyeyim, sıkıcı bile bulurum bazı filmlerini. Ama X-Men kahramanlarının ilk ortaya çıkışlarını anlatan “X-Men: First Class”ı sevdim. Çünkü:
Filmde önce iyi mutantlar ve kötü mutantlar var. Buraya kadar her şey bildik, normal. Ama sonradan iyiler arasında görüş ayrılığı yaşanıyor.
Biri diğerine diyor ki mesela; “Saklanmaktan vazgeçmeliyiz, olduğumuz gibi görünmeliyiz. Ama insanlar bizi asla olduğumuz gibi kabullenmeyecek, o yüzden onlara karşı savaşmalıyız.” Diğeri karşı çıkıyor, “Hayır, gizlenmeliyiz. Doğru olan bu.”
Mutantlar arasında bile kutuplaşma yaşanıyor yani, üzülme ey Türkiye.
Bu arada sevinilsin mi yoksa “adımızı yine kötüye kullandı bu Holivutçu keratalar” diye galeyana mı gelinsin pek çözemediğim Türkiye’ye dair bir husus var filmde. O husus da hayli nükleer: Amerika, Türkiye’ye nükleer füze yerleştiriyor. Sovyetler’e karşı.
Bol bol Türkiye’nin adı geçiyor filmde...
Paylaş