Paylaş
Ama şöyle karşılıklar bulunabiliyor “lagom” için: “Her şey kararında; ne az ne de çok.”
Lagom çok meşhur bir kelime. Çünkü İsveç’in günlük yaşam tarzını anlatıyor bir bakıma. Mesela gereksiz şatafat ya da zenginliğini göstermek bu felsefeye dayanarak ayıplanıyor orada.
Hoş karşılanmıyor.
Ya da herhangi başka bir konuda aşırıya kaçmak cık cıklanabiliyor.
Akdenizli (ya da Ortadoğulu mu desek?) bir ülkenin insanı için sıkıcı bir şey “lagom.”
Bizde hiçbir şey kararında olmaz çünkü. Niye bu mevzuyu açtım durup dururken?
“Ejderha Dövmeli Kız” nedeniyle. Hayır, kitabını okumuş değilim.
Ama yazar Stieg Larsson’un kitabını filme uyarlayan (yine İsveçli) yönetmen Niels Arden Oplev tarafından çekilen ilk filmi izledim.
Ve bu karanlık, şiddet dolu hikayeyi izlerken aklıma sürekli “lagom” geldi.
Çünkü filmdeki hikaye “lagom”u alaşağı eden türden: Her şey ne az ne de çok filan değil; bir hayli çok, bir hayli sertti!
Filmi sürükleyen esas çekici unsur ise Lisbeth karakteri.
Uzun zamandır sinemada bu kadar keskin hatları olan (hem fiziksel hem de ruhsal manada) ve böylesine başarıyla canlandırılmış bir karakter izlememiştim. Büyülendim.
Lisbeth’i tanımlayacak anahtar kelimelerden ikisi, aslında bize çok tanıdık:
Acı ve intikam (pop şarkılarımız ve de yerli dizilerimiz intikamla dolup taşmış vaziyette.)
Bu ikisine bir de yeni jenerasyon çevikliğini, zekasını, bilgisayar hakimiyetini ve sessiz (ama derinden) duygusallığını ekleyin.
Ortaya çıkan karışım harika...
Kitabı okuyanlar filmdeki Lisbeth’i çoğunlukla beğenmiyorlar.
Filmdeki Lisbeth’i daha farklı buluyorlar.
Kitabı izlemeyip direkt filmine takıldığım için bu nokta çok önemli olmadı benim için.
Ama şimdi ikinci kitabı aldım ve 8 Ekim’de başlayacak ‘filmekimi’ kapsamında gösterilecek serinin ikinci filmini (“Ateşle Oynayan Kız”) bu gözle izleyeceğim. Meraktayım, bakalım Lisbeth abla neler yapacak bu kez?
? Filmden çıkınca akla gelen ilk soru: Her başarılı araştırmacı gazetecinin arkasında bir adet sırlarla dolu zeki Lisbeth mi vardır?
? Filmden çıkınca akla gelen ikinci soru: Bu filmi, eski yöntemlerle tutulmuş arşivlerle (cilt cilt tozlanmış belgeler) yeni nesil arşivlemenin (google ve diğerleri) bir acayip çarpışması sayabilir miyiz?
TRT Müzik’te dekolte buzlaması
VH1, Kral TV, Dream ve Powerturk arasında gidip gelirken...
Klipler arasında sörf yaparken... TRT Müzik’e takıldım bir anda.
“Müzik Haber” diye bir program var. Ajda Pekkan’ın Kıbrıs Cratos Oteli’nde verdiği konseri gösteriyorlar. Ama görüntüde bir tuhaflık var. Ajda’nın göğüslerinin üzerine buzlama yapmışlar!
Ardından Ziynet Sali’nin konser görüntüleri çıktı. O da aynı şekilde! Boynundan aşağısı buzlanmış!
Çünkü Ziynet’in kıyafetinde dekolte var, TRT kendince sansürlüyor.
Ajda’nın siyah, şık elbisesinden belli olan göğüs uçlarını sansürlediği gibi az evvel...
Kalakaldım böyle. “Bu nasıl bir şeydir?” diye.
Gelinen nokta bu mudur? Bunun bir adım sonrası ne olabilir?
Hani düşünmek bile istemiyor insan
TRT’nin dekolte buzlamasını kınıyorum. Çağ dışı buluyorum.
Merak konusu
? Her ne kadar ilk kez bir yerli dizide gay bir çiftin yatak sahnesini (bir kuple de olsa) ekrana getirerek cesur bir iş yapmış olsa da, bu sahne üzerine yaptığı absürd ve de homofobik açıklamayla bir çuval (gay) inciri berbat eden Osman Sınav’ın meşhur hormonlu domates ödülüne layık görülüp görülmeyeceği...
(Sınav’ın yaptığı açıklama şöyle:
“Biz kimsenin cesaret edemediği şeyleri göstermeye çalışıyoruz.
Ahlâksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz.
Bu kişiler ve ahlâksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırları dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız.”)
? Bu yıla damgasını vuran “yavşak”lı polemiklerin ne zaman sona ereceği ve “yavşak”tan sonra hangi şanslı sokak ağzı kelimenin bu tarz polemiklerde kullanılmasıyla beraber “normalleşme” sürecine gireceği...
Paylaş