Aslında bizim dışımızdaki dünya bunu konuşuyor, ama biz her zamanki gibi çok farkında değiliz.
Mesele elbette şu: Küresel ısınma. Beklenen ise daha vahim: Isınma bu vaziyette seyrederse o "beklenen son"un, yani kıyametin 2050’de filan değil, yirmi-otuz yıl sonra kapımızı çalacağı söyleniyor.
Az çok hepimiz bir şeyler olduğunu ayırt ediyoruz aslında.
Baksanıza, kış mevsimi diye bir şey neredeyse kalmadı gibi.
Kış artık yalancı bahar tonunda sürüp giden bir mevsime dönüştü.
Yağışlar yok denecek kadar az. Hani bazı günler tişörtle bile dolaşılabilir, sıcaklıklar o seviyede.
Bir tuhaf yani... Bir yandan da herkes hasta.
Grip, öksürük ve dahası; özellikle şehirlerde had safhada...
Vatan yazarı Tuğçe Baran iki gün üst üste bu konuyu yazdı köşesinde.
İlgiyle okudum verdiği bilgileri.
Clinton dönemi ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un "An Inconvenient Truth (Uygunsuz Gerçek)" adlı belgeselini izlemiş Tuğçe.
Gore’un belgeseli küresel ısınmanın dünyayı ne tür felaketlere götürebileceği üzerine tespitler yapıyormuş. -Muş diyorum, çünkü bu satırları yazarken henüz belgeseli izleme şansına sahip olamadım.
Ama iyi haberi müjdeleyeyim: Sundance Film Festivali’nde gösterildiğinde büyük ilgiyle karşılanan belgesel, bizde de bu cuma sinemalarda gösterime giriyormuş.
Bu arada, "Gore bu işlerle neden alakalı?" diyebilirsiniz. Ben ilk başta dedim çünkü.
Meğer Gore 70’li yıllardan beri çevreci eylemleriyle tanınıyormuş. Bu konuyu bir tür misyon edinmiş ve yaptığı konferanslarla dikkatleri bu yöne çekmeye çalışmış.
Yaptığı çevreci belgeselin bir anda popüler olması başka bir duyarlılığın sonucu yani.
Gore’un yaptığı iş bir yana, hakikaten yazın ne olacak bu havalar?
Kuraklığa doğru gitmiyor mu istikamet? Yoksa tüm bunlara kafa yormak, ay sonunda ödenecek faturalardan, araba-ev taksidinden, binbir türlü hayat gailesinden daha mı önemsiz?
Ajda, Raquel ve şarkılar
Şimdi küresel ısınma gibi bir mevzudan Ajda Pekkan’ın hazırlığını yaptığı son single’a nasıl geçiş yapılır, bilemiyorum. Ama yapacağım işte.
Hayat aynı zamanda böyle (maşallah diyelim, tahtalara vur ey okur) çok katmanlı bir şey.
Ayrıca unutmayalım ki, Ajda Pekkan bizim Raquel Welch’imiz.
Asla kurumayan, kurumayacak gençlik pınarımız...
Her ne kadar Welch, Sibel Arna’ya verdiği röportajda "Ne olur hiçbir kadın benim gibi gözükmek için çabalamasın. Genç kalmak için tırmalamak çok zor" diye şikayet etse de durum değişmiyor.
Özenilen, olmak istenilen hep onlar gibiler: Raquel’ler, Ajda’lar...
Ve işte "bizim Raquel" Ajda Pekkan yılın en kırmızı kalpli günü 14 Şubat’ta bir single çıkarıyor.
Single’da yer alacak şarkıların tümünün düzenlemesi, tıpkı Madonna’nın çok önceden yaptığı gibi, bir dj’e emanet edilmiş durumda. Ajda’nın şarkılarını emanet ettiği dj ise Hüseyin Karadayı.
Hani "Miracles" albümüyle kulüplerde epey sükse yapan Hüseyin Karadayı.
Single’da yer alan yeni "Vitrin" remix’ini, bir de meşhur "Love Story" şarkısının Türkçe’sini dinledim.
İkisi de çok iyiydi. Sanırım bunlara bir de "Amazon" remix’si eklenecek pek yakında...
Ve Ajda, yine yeniden çok güzel ve dipdiri karşımızda olacak. Her zamanki gibi...