Paylaş
Instagram’daki “dedi”li paylaşımlarını önce ti’ye aldık, sonra sevdik ama iş işten geçti.
Nusret, ete tuz atma stiliyle artık dünyaca tanınan bir sosyal medya fenomeni, bir tuz star, bir coşma, bir taşkınlık...
Valla onu elimizden kaçırdık, üzülüyorum.
Ne tadım var ne tuzum.
Bakınız Bruno Mars’ından James Corden’in talk show’una kadar her yerde Nusret’in meşhur paylaşımı konuşuluyor, espri konusu oluyor.
Kimi diyor ki, “Londra’da açacağı yeni restoran öncesi müthiş bir reklam yaptı Nusret”.
Neyse ne. Adam sosyal medyayı çok iyi kullandı ve iyi bir şey başardı işte.
Kendine has mizah duygusuyla ete olan kara sevdasını sentezleyip peş peşe videolar saldı ortama.
“Nasıl olsa dükkanlar acayip para kazandırıyor, yurtdışında şube de açtım, en iyisi sereyim” demedi ve devam etti Instagram paylaşımlarına Nusret.
Bir yandan da kendini göstermeyi, ön planda tutmayı çok sevdiğinden yaptı bunu.
Şimdi bu salt bae dalgasından faydalanıp aynı isimle yurtdışında restoran dahi açabilir.
Ne diyelim; seninleyiz Nusret, kıyma gibi kıyma bize.
Dedim, dedik, dediler...
Mahsun Bey’i takdir ettim, çünkü...
Filmleri benim için fazla “ağlama odaklı” ve fazla mesaj üstüne mesaj kaygılı.
Yani içimi şişiriyor.
Ama kazandığı başarı ve yönetmenlikteki istikrarı kaçınılmaz bir gerçek.
İşleriyle ilgili pek az, hatta neredeyse hiç konuşmaması ise takdir ettiğim bir başka yanı.
Ama sonunda onu da delirtmişler işte.
Mahsun Kırmızıgül, vizyona çıkacak son filmi için sosyal medyada yayılan “Aldığınız her bilet PKK’ya gidecek” ve “Filmin kadrosu PKK’nın kadrosu” karalaması üzerine önce bir açıklama yaptı, sonra da Kral FM’de Gezegen Mehmet’e konuk oldu, uzun uzun konuştu.
Doğrusu o konuşmada en çok Diyarbakır-Sur’la ilgili yaptığı açıklama dikkatimi çekti.
Hatırlatma yapayım:
Sur’da operasyonlar yapılırken Kırmızıgül peş peşe tweet atmış, o zamanın Başbakan’ı Davutoğlu’na “Nasıl bu kadar merhametsiz oldunuz?” demişti.
Son konuşmasında Sur’la ilgili o dönem yaptığı açıklamaların arkasında durmuş Kırmızıgül.
“Yaşadığınız mahalle yıkılsaydı, orada yaşayan akrabalarınız komşularınız
ağlayarak yardım isteseydi ne yapardınız?” diyerek.
Malum, çark etmek en çok alıştığımız durum.
“Öyle demek istemedim aslında,
şöyle demek istedim” deseydi Kırmızıgül, şu anda yadırganmazdı bile.
“Hah şöyle, hizaya gel” olunurdu hatta.
Ama Kırmızıgül tersini yapmış, hiç kıvırmamış.
Bir de bu yönden takdir edilesi.
Ama filmi yine ilgi alanım değil, o ayrı...
Büyüksün Jude Law
10’uncu bölüm bitti ve etkisinden çıkamadım.
“Ne Papa’ydı be!” diyesim geliyor Jude Law’lı “The Young Pope” adlı dizinin ardından.
Bir kere en başta Jude Law müthiş oynamış.
O alaycı tavrı, zeki küstahlığı ve aynı zamanda duygusal çelişkileri öyle iyi aktarıyor ki, “Budur!” oluyorsun her bölümde.
Peki dizi Vatikan’ın hoşuna gitmeyecek şeylerle mi dolu?
Elbette olumsuz şeyler var.
Mesela Kilise’nin başına bela olan pedofili davası. O davanın işlendiği bölüm filan.
Ama dizinin sonlarına doğru gayet olumlu şeyler de var.
Hem Papa hem de Vatikan’ın işleyişine dair...
Ayrıca pilates yapan, bahçede sigara içip güneşlenen/yüzen bir Papa sempatik ve artistik de geliyor izleyene.
Subliminal dalgalanmalar yani...
Yine de her şeye rağmen, “Tanrı gerçekten var mı?” diyen bir Papa karakterini oynamak, böyle bir dizi yapmak “Vay be!” dedirten bir şey, kabul etmeli...
Yeni nesil magazin
Aleyna Tilki fizik sınavından 100 aldığını gösteren kağıdı sevenleriyle paylaştı...
Zehra Çilingiroğlu yeni saçını gösterdi...
Gibi gibi haberler okudum hafta içi.
Yeni nesil magazini diyorum ben buna.
Hislerim/gözeneklerim beni yanıltmıyorsa eğer takipçisi de 12-18 yaş arası.
Yani şu an sosyal medyayı vızır vızır kullanan kitle.
Bu yüzden yeni nesil magazinin devamı tsunami şeklinde gelecek bence.
Paylaş