Paylaş
“Çok farklı ve ihtinayla (evet, doğrusu itinayla olacak) kayıyorsun dediler..”
Harrods mağazası önünde kapı görevlisiyle çekilmiş bir kare, onun altına da şu döşenmiş:
“Sen gelmeden ismin geldi dedi.”
Ya da bir ünlüyle çekilmiş fotoğraf. Tabii ki “dedi”li mesaj hemen altında: “Sen etin Ronaldosu’sun dedi.”
Ünlü etçi, etolog, etist, etobur Nusr-et’in instagram hesabından alıntılar bunlar.
Böyle bir “dedi, dediler” şeklinde döşenmeleri mevcut.
Dediler ki (erenler) Nusr-et’i takip et, acayip eğlenirsin.
İşte o günden beri follow’lardayım, bırakamıyorum.
Benim Nusr-et’in profilinden anladığım şudur:
Her instagram profili az çok böyledir, ama bu kadar çok kendini seven, önemseyen bir profil daha görmedim ben (şu evrende). Gerçi zamanın geçici ruhu bu: Ben, ben, ben.
Nusret Bey Hollywood filmlerinde oynama karizmasına sahip olduğunu düşünüyor, orası kesin. Bir gün buraları terkeder ve Hollywood’da oyuncu olursa, arkasından etleri ağlar, o da kesin...
Bu “dedi”lerin çok tuttuğunun farkında. O yüzden ünlülerle fotoğraf çekilmeyi beklemek yerine sıradan insanlarla fotoğraf çektirip onları da “dedi” manyaklığına alet etmeye başladı Nusret Bey.
Misal: Bir kestaneciyle çektirdiği fotoğrafın altına şöyle yazdı: “Kestaneyi sen daha güzel çiziyorsun dedi.”
Yakında Nusr-et, misal Acun’un kanalında ya da NTV’de filan, “Dedi”li bir program yapmaya başlarsa şaşırmayın...
Ah o vücut! Ah o kaslar! Nusret Bey onları her daim sergilemeye bayılıyor.
Tıpkı etleriyle poz vermeyi sevdiği gibi kendi etini de teşhir etmek bir Bay Nusret geleneği. Kısacası onun hayatındaki başrol belli: Et! Ya kendisinin kaslı eti ya da bir dananın. Yeter ki et olsun...
Son cümlem de bu olsun: Yukardaki her şeyi ben dedim.
O ne dedi bu ne dedi
İTİRAFIN BÖYLESİ
Derya-Ferhan Şensoy kardeşlerden Ferhan, Sonat Bahar’a verdiği röportajda şöyle demiş: “Derya’nın babamdan daha popüler olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ama bu geçici bir şey, 50 sene sonra dönüp bakıldığında, belki Derya’yı kimse hatırlamayacak ama babam edebiyat ve tiyatro tarihine adını yazdırmış bir isim olarak anılacak...”
Doğrusu zor bir itiraf bu.
Düşünsenize, kardeşiniz sizin için “Popülerliğin gelip geçici, ilerde hatırlanmayacaksın bile” diyor.
Ferhan Şensoy’u ayrı, bu lafı sineye çekebildiği için (çünkü ne olursa olsun, onda da bir ego vardır) kardeşi Derya’yı ayrı takdir ettim.
KÖYÜN DELİSİ Mİ?
Ayşe Arman, Tuna Kiremitçi’ye sormuş:
“Sendeki şeytan tüyü nedir?”
Tuna şöyle yanıt vermiş: “Galiba köyün delisi oluşum.”
O an espriyle söylenmiştir belki, bilinmez. Ama yazıda okuyunca tuhaf karşılıyorsun bu yanıtı ve haliyle şöyle diyorsun: Köyün delisi imajına çok uzak dengeli ve efendi bir duruşun var Tuna. Nereden kapıldın şimdi bu kanıya?
Son zamanlarda
DİNLEDİM
Teoman’ın Serseri’sini...
Hemen dile düşecek, maçlarda filan slogan olabilecek, ağır hüznü fiyakasını geçmiş/sollamış, ilk dizesinin hayli ürkütücü olduğu (“Bunlar güzel günlerimiz, daha beter olacak her şey”), yüzü kadar Teoman’ın sesinin de sanki biraz yıprandığı ama ne olursa olsun bu yıpranma payının ona ayrı bir hava kattığı bir şarkı Serseri.
İZLEDİM
Cem Belevi ve Ayshe’nin (niye böyle yazılıyorsa, biz Ayşe diyelim en iyisi) düetlemesi Kim Ne Derse Desin’in klibini. Klip boyunca Ayşe’nin kıvranarak kıvırmasını izliyoruz zaten.
Öyle ki vücudunun her yeri ayrı oynuyor Ayşe’nin, bir süre sonra “Ayak parmaklarını da oynatabiliyor mu?” diye düşünmeden edemiyorsun. Aralarda Cem Belevi giriyor ama bildiğin harcamışlar kendisini. Ayşe ya da Ayshe, her neyse işte, basbayağı rol çalmış bu sıkıcı düetin klibinde Belevi’den.
Paylaş