Apple ve Pixar’ın CEO’su Steve Jobs’ın bir üniversitenin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmanın videosu.
Arkadaşım Facebook’tan izliyor, ben de göz ucuyla bakıyorum. “Ne bu?” diyorum, “Başarı hikayesini mi anlatıyor? Çok sıkıcı”... Arkadaşım gayet sakin, “Yok tam öyle değil. Bence önce izle, sonra karar ver”. O an izlemiyorum, canım istemiyor. Sonra eve gelince merak edip bakıyorum. Tamam, anlık ve haksız bir yargıymış benimki, çünkü harika bir konuşmaymış. Sıkıcı değilmiş, çok gerçekmiş. Başarı hikayesi değilmiş, bambaşka bir şeymiş. Konuşmasında üç hikaye anlatıyor Jobs. Birincisi, üniversiteden neden mezun olamadığıyla ilgili. ıkincisi, kaybetme ve yeniden başlamaya dair (bu hikayede Apple’dan 30 yaşına girdiğinde kovulduğunu öğreniyoruz). Ve üçüncüsü “ölüm”le ilgili. Pankreas kanseri teşhisi konulması ve ondan kurtulmasının hikayesi. Konuşmanın sonunda ise 60’larda yayınlanan bir dergide okuduğu ve hep aklında kalan o söz: “Aç kal, budala kal...” Mezunlara da bunu öğütlüyor zaten: Aç kalın, budala kalın. Böyle daha çok yaratırsınız, kendinizi daha çok keşfedersiniz, vesaire... Romantik gelebilir ya da “çok idealist”. Bana da gerçek geldi, niyeyse. Fazla uzatmayayım; denk gelirseniz, birileri videoyu “paylaşırsa” sizinle, mutlaka izleyin diyeyim. Bu kadarı yeterli.
Röportajcı Helin
Helin Avşar’ı radyo programı yaptığı sırada tanıdım. “Tanıdım” derken, tam anlamıyla değil tabii. Ama hani birkaç söz, bir anlık bakış ipucu verir ya. Helin’in radyo programına konuk olarak gittiğimde o ipuçlarından derlenen sonuç şuydu: Helin gerçekten iyi niyetli bir kadın. Bir şeyler yapmak istiyor, ama o “bir şey” nedir, sanki kendisi de bilmiyor. Gibiydi. En azından bana öyle gelmişti. Helin buna katılmayabilir, “yanlış hissetmişsin” diyebilir. Ama son işini duyunca Helin’in, galiba doğru hissetmişim diyorum. Çünkü bir gazetenin hafta sonu röportajcısı oluyormuş. Yani kestirmeden söyleyelim: O gazetenin Ayşe Arman’ı. Ki yakın çevresine bunu söylüyormuş zaten. Elbette kimse ne kadar öykünse de- bir başkası gibi olamaz, mümkün değil. Benim asıl duyduğum, bu işe Hülya Avşar’ın ön ayak olduğu. ıyilik yapayım derken bence daha çok kötülük yapıyor abla Avşar. Daha önce de başka işleri için ön ayak oldu kardeşine. Oysa biraz acımasız olup “ne yaparsa yapsın” dese, hepimizde olan Türk tipi dayanışmadan vazgeçse, belki o zaman ne yapmak istediğine tam olarak karar verip kendini tam manasıyla bulacak Helin. Neyse, Steve Jobs’ın konuşmasından etkilendim galiba, insanlara yol/yön filan belirlemeye başladım. (ıç ses yankılanır: Aç kal, budala kal! Aç kal, budala kal! ımdatttt!) Daha fazla ileri gidip Leo Buscaglia olmam umarım günün sonunda. O zaman yazıyı güzel bir sonla bitirelim: Yakın çevresine söylediğine göre, Helin’in ilk röportaj adayı Brad Pitt’miş!
Dağıtmaya hakkımız yok, çünkü...
Uşak’ın Sivaslı ilçesinin kaymakamına veda gecesi düzenlenmiş. Sonra o veda gecesinde çekilen fotoğraflar internete düşünce olay olmuş. Bir kere şunu düzeltmeli, “internete düşülmez”. Bu fotoğraflar bile isteye çekilmiş. Yani gizlice değil.Birileri de Facebook’una ya da başka bir şeyine koymuş. Oradan da yayılmış anlaşılan. O zaman ne oluyor? ınternete düşmüyorsun, sadece internette hızla yayılıyorsun. Bu konu bir tarafa, kaymakama hiper tepki gösterilmesinin altında bence şu yatıyor: Eğlenen insanı sevmiyoruz. Hemen bıyık altından gülerek yaftayı yapıştırıyoruz: “Alem yapmış kerata...” Diyebilirsiniz ki; o adam kamu görevlisi, böyle eğlenmesi yakışık alır mı? Ama kaymakam da insan yahu. Kamu görevlisi eğlenemez mi?Yıllar önce Sezen Aksu’nun arkadaşlarıyla meyhanede rakı içerken, hatta yerlerde yuvarlanırken çekilmiş fotoğrafları yayınlanmıştı. O zaman da Sezen Aksu’nun üzerine çok gidilmişti, “Vayyy bu hallere nasıl düştü” diye. Niye ki? ınsan az ya da çok dağıtamaz mı? ıstediği “hallere” düşemez mi? Tüm soruların yanıtı aslında aynı: Bizden fazla eğleneni gördüğümüz anda ondan nefret ediyoruz, çünkü kıskanıyoruz. “Nasıl eğleniyor, şuna bak” diyoruz içimizden. Karşı taraf gibi eğlenemediğimiz için. O yüzden gece hayatında bolca kasılan insanımız mevcut ya. Ertesi gün dost meclislerinde “çok dağıtmış” demesin kimseler diye. Yakışık almaz diye. Pöff.