Paylaş
Müthiş bir yaya trafiği, herkes kuyrukta bekler gibi en öndekinin ilerlemesini bekliyor. Bir yandan da restoranların garsonları o yaya trafiğinin içinden geçip masalara servis yapıyor. Acayip bir curcuna yani...
Orta Kahve’nin İstanbul’dan transfer ettiği taze işletmecisi Karolin Apik diyor ki; “Geçen hafta kimseler yoktu, bu hafta inanılmaz kalabalık.” Evet, Alaçatı’da yürünmüyorsa burada sezon fena halde açılmış demektir.
Alaçatı’da beni görsel olarak en çok rahatsız eden şey, optik mağazaları oldu bu kez. Nedeni de mağaza içinde kullandıkları o bembeyaz hastane ışığı ve kırmızı ışıklı tabelaları. O kadar sırıtıyorlar ki Alaçatı’nın kendine has estetiği içinde...
Sefahathane, El Beso, İyi, Mezzaluna ve Tipsy Alaçatı’nın yeni mekanlarından. Yıllardan beri İstiklal Caddesi’ndeki Atlas’ın içinde müdavimlerine hizmet veren Sefahathane’nin Alaçatı versiyonu fazlasıyla ferah ve cool. El Beso daha yeni açılmasına rağmen buranın Lucca’sı gibi olmuş. Lucca’da gördüğünüz birçok sima burada da arz-ı endam etmekte (başta Cem Mirap). Ama El Beso’ya en çok güzel sahibesi Indra Taşpınar’ı görmek için gidilir. Dominikli Indra’nın mekana yaydığı seksi elektrik olağanüstü... Esra Gürsoy ve Berna Özkan kardeşlerin açtığı Tipsy’nin ise dışardan bakınca çekici/ayırt edici bir tarafı yok.
Michael Jackson’ın ölümü nedeniyle her yerde onun şarkılarının çalınması kaçınılmazdı hafta sonu. Ama cuma gecesi sezon açılışını klasik “Oldies But Goldies” partisiyle yapan Babylon’da “Lambada” bile çalmaya başlayınca bu kadar 80’leme dozuna dayanamadım ve kendimi dışarı attım.
Aya Yorgi’deki Granada, Sole Mare ve Paparazzi bildik tatta. Mesela: Futbolcular hâlâ Granada ve Sole Mare arasında mekik dokuyor. Buralarda tek anlamadığım, 20’li yaşlarındaki dörtlü-beşli erkek gruplarının güneşin altında, öğleden sonra iki civarı mesela, şişe şişe votka açtırıp içmeye başlamaları. Düşünsenize güneş tepenizde ve saatlerce (sonsuz) votka içiyorsunuz. Yeni (ve ölümcül) trend bu herhalde.
Paşalimanı’ndaki Aqua ise (akşamüstü havuz başı keyfi şahane oluyordu) tarih olmuş, en çok ona üzüldüm.
Önce “yıkılmış, ama yeniden açılmış” dediler. Bunun üzerine kapısına kadar gittik. Ve gördük ki ortalıkta Aqua diye bir şey kalmamış. Aslında malum termal havuz durduğu yerde duruyor, ama işleten yok. Kapıda duran ve kim olduğunu anlamadığımız biri, “İstiyorsanız 500 lira verin, ailenizle birlikte tüm gün havuzu size kiralayalım” gibi tuhaf bir öneride bulundu. Termal havuzu kapatmaca yani!
Sonra başka biri geldi, “Yok yok” dedi, “Yakında Aquavari bir şey olacak burada”. Bu çelişkili açıklamalar sonrası terk ettik tabii orayı. Ve aynı klişeyi tekrarladık ne yazık ki; “Burası yurtdışında olsaydı, dünya çapında bilinirdi.”
Çeşme notlarına devam edeceğiz tabii çarşambaya, bu kadarla bitmez...
“Yastık”lı oyunculuk olur mu
Beren Saat dizilerdeki sevişme sahnelerinin “numaralarını” anlatmış Ayşe Arman’a. Şu “yastık” numarası en komiği.
Meğer taraflar öpüşme sahnesi öncesi bedenlerinin arasına yastık koyuyorlarmış!
Yastığı nereye koyduklarını tahmin edersiniz. Tam cinsel organların olduğu bölgeye.
“Böyle olması gerekiyor” diyor Beren Saat, yoksa öbür türlüsü tacize girermiş!
Bu nasıl bir oyunculuk mantığıdır?
Eğer, “eyvah şimdi öpüşme sahnem var, ya karşımdaki tahrik olur ve beni ekstradan ellerse” diye düşünüyorsa Beren Saat ya da tam tersi “Ya şimdi tahrik olursam, ulan rezil olurum” diye aklına getiriyorsa Kıvanç Tatlıtuğ; bi zahmet oyunculuk yapmasınlar yahu.
Bedenlerin arasına yastık koymakla değil, düşünce yapılarını değiştirmek için uğraşmalılar.
Çünkü bu tür endişelerle oyunculuk yapılmaz dünyanın hiçbir yerinde.
Ayrıca: Araya yastık koyunca bence daha çok tahrik olur insan.
Ne dersiniz?
Paylaş