İkincisi yapılan Yeşilçam ödül törenini Lütfi Kırdar’da izlerken eksik olan şeyi buldum. Bu ödüllerin heyecanı yok.
Mesela Altın Portakal’da nasıl merak ediyoruz ödülleri, o mu alacak bu mu alacak diye konuşuyoruz günler öncesinden. Hatta ödüller medyatava’ya sızıyor, “kimden gitti bu bilgiler” tartışması başlıyor bu kez. Diyeceksiniz ki Altın Portakal kaç yıllık festival, kaç yıllık marka, o kadar olur. Tamam da, Yeşilçam için de yaratılması gerek bu “heyecan”. Birincisinin üzerinden bir yıl geçmiş, az mı? Altın Portakal’dan farklı ödül sistemi var mesela, onu kullan. Tartışma yarat. Bir tane parti düzenle öncesinde. Adayları o şekilde açıkla. O korkunç Garaj ıstanbul’a tıkıştırma herkesi. Yani atmosfer yarat. Heyecanlanalım. “Yeşilçam’da kim alacak acaba en iyi filmi?” muhabbeti dönsün şurda burda. Ödül gecesine kadar herkes ezberlesin adayları. Yoksa böylesi kolay, steril ve üzgünüm sıkıcı. Hele ki Cem Yılmaz’ın esprileri olmasa hepten sıkıcı. “Ana sponsoru bul, Oscar gibi jüri sistemi kur ve ödülleri şık bir törenle dağıt”la bitmiyor ki mesele. Altını doldurmak, konuşturmak gerekiyor. “Ama bu ödüller, bu ödül paraları sinemaya destek oluyor kardeşim” denilebilir. Yine olsun, kimse olmasın demiyor, ama biraz da halkı düşünsünler, oraya değsinler/yaysınlar. Bu haliyle SıYAD’ın bir tık ötesi Yeşilçam ödülleri. Yani, bir derneğin, örgütün ödül dağıtması gibi. Kapalı devre yayın gibi. Amaç bu mu anlamadım ki?
Üç Maymun’a Altın Portakal özrü mü?
Peki Yeşilçam gecesinden geriye kalan hiçbir şey yok muydu? Vardı tabii. Cem Yılmaz’ın şahane esprileri dışında: GÖZ KAMAşTIRAN: En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan Yıldız Kültür’ün ve davetliler arasında şık bastonu ve elbisesiyle gözüme çarpan Suna Selen’in stilleri şahaneydi. Üzerine bir tuvalet geçirince davete hazır olduğunu sanan paçoz gençleri (Misal: Melis Birkan) sollayıp geçti bu ikili. KONUşULAN: Üç Maymun’un belli başlı ödülleri silip süpürmesi meğer beklenen bir şeymiş. Kulislerde konuşulan buydu. Neden mi? Hem Altın Portakal hem de Yeşilçam’ı TÜRSAK yapıyor biliyorsunuz. Ve son Portakal’da Üç Maymun’a hiç önemli ödül gitmedi. TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil’in bu duruma çok bozulduğu, hatta Portakal jürisine bozuk attığı, Üç Maymun’un da bu sebepten Yeşilçam ödüllerini almasının “doğal” olduğu konuşuluyordu kulis arkalarında. Yani Üç Maymun’dan Altın Portakal özrü dilendi Yeşilçam’da!
Artuğ Aysal’ın içtenliği ve Sezen ‘cephesi’
Sezen Aksu’nun yeni aşkı olarak basına yansıyan Artuğ Aysal son zamanlarda okuduğum en içten röportajı vermiş Vatan’a. “Sevgiliyiz demem, kendi kendime gelin güvey olmam demek. Henüz öyle bir siftah yok” demiş röportajda Aysal. Sezen Aksu cephesinden yapılan “Sevgili değiller, ama olabilirler” açıklamasını da “yanlış teşhis” olarak değerlendirmiş. Ama matrak bir yanıt vermeyi de ihmal etmemiş: “Çok sevindim, ben zaten hazır askerim bununla alakalı.” Aysal sakin sakin devam etmiş: “Sezen Hanım’ın yakın çevresi bence yanlış ifadeler kullanmış. Ben o masada Sezen Hanım’dan hiç öyle yaklaşımlar almadım. Her zaman doğrudan yanayım. ıçeride sadece samimi bir sohbetimiz var.” Eğer Aysal yalan söylemiyorsa, ki röportajı baştan sona okuyunca o rahat ve dürüst tavır geçiyor okuyana, bu durumda Sezen Aksu cephesinden yapılan açıklama aceleye mi geldi? Ya da olay bir iletişim kazası mı?
Dışarıdaki Hüsnü, içerideki Deniz
Deniz Seki içerde hangi ruh hallerinde gidip geliyor bilinmez, ama dışarıda da olaylar durulmuyor. Malum, Deniz’in kardeşi dayanamadı ve bam teline (erkeklik) bastı Hüsnü’nün... Sonra da herkes Hüsnü’ye yüklenmeye başladı. Haklı olarak. Çünkü dışarıdan görünen manzara bu. Acaba işin iç yüzü gerçekten öyle mi? Bence bunu o iki kişi hariç, kimseler ayrıntısıyla bilemez. Her zaman diyorum, onlara da dedim, bu ilişki kolay kolay bitmez. Ayrılırlar, barışırlar, kavga ederler, ama Hüsnü ve Deniz başka bir film, bir tür Bonnie ve Clyde. Hiper bir tutku aralarındaki... Bir tek “mantık” bitirir her şeyi. Bu arada, tek anlamadığım, Hüsnü’nün neden “Olaydan altı gün önce ayrıldık” dediği, üstüne basa basa. Oysa malum olaydan üç gün önce Pastarito’da benim verdiğim davete el ele geldiler, mutluydular. Ya da dışarıdan görünen öyleydi. Ya da “ayrıldık” diyerek ortalığı sakinleştirmek istiyorlar. Ya da ve ya da yani...