Paylaş
Yarın ve çarşamba günü ön izlemeyle açılacak sanat fuarı, perşembeden pazara kadar herkese açık olacak.
Sonraki günlerde ise şehri yine yeni hareketler bekliyor.
Onlardan biri de Bebeköy’deki Backyard’ın baştan aşağı değişerek The Yard olarak ortaya çıkması olacak.
The Yard’ın en önemli yeniliği Bikini Beach adıyla açılacak olan havuzu.
Tasarım olarak 70’lerdeki St Tropez’den ilham alan Bikini Beach’in tipik bir havuz olması elbette planlanmıyor.
Daha çok gün boyu ve akşamüstü vakit geçirilecek bir mekan olarak tasarlanıyor Bikini Beach.
The Yard’ın içine konuşlanan restoran ise Aman da Bravo.
Reşitpaşa’daki yerinden buraya transfer olan restoran bu kez geniş bir bahçeye sahip.
Anlaşılan o ki İstanbul’daki sosyal hayat haziran ortasından sonra eski kıvamına dönmeye başlayacak.
Arka planda
kalan bir mimar
Radyo-TV Kulesi ya da namı diğer Çamlıca Kulesi açılışında arka planda kalan, ama aslında öne çıkarılması gereken biri vardı:
Projenin mimarı Melike Altınışık.
İsmini daha çok Radyo-TV Kulesi’nin mimarı olarak duyurmuş olabilir, ama aslında öncesi ve bundan ötesi var. 2006’dan 2013’e kadar Zaha Hadid’in Londra’daki ofisinde çalıştı Melike Altınışık.
Daha sonra İstanbul’a gelip kendi mimarlık ofisi MAA’yı oluşturdu.
MAA olarak yaptığı en önemli projelerden biri, bu yılın sonunda inşasına başlanacak Seul’deki “Robot Bilimi Müzesi”nin tasarımıydı.
Melike’yle Yuzu için yaptığım röportajda sormuştum, “Kule ile ilgili eleştiriler duyduğunda ne hissediyorsun?” diye.
Şöyle yanıt vermişti:
“Her şey için olumlu eleştiri yapıldığı gibi olumsuz eleştiri de yapılabilir. Yapılan eleştiri gelecekteki işlerimizde fayda sağlayacak bir bakış açısı geliştirmemizi sağlıyorsa, onları dinlemeyi ve öğrenmeyi değerli buluyorum. Ama projeleri kişiselleştirmemek bizim için önemli. Tasarladıktan ve inşa edildikten sonra artık yapı kullanıcılarıyla buluşuyor ve kendi yaşam hikâyesini başlatıyor. Biz de o hikâyede izleyici pozisyonuna geçiyoruz.”
Unutmadan; kuleyi 10 yıl önce tasarlarken Melike’ye ilham veren şey İstanbul’un rüzgârı olmuş:
“Tasarım sürecinde en büyük esin kaynağım yine doğanın kendisi oldu. İstanbul’un rüzgârı mimari bir dilde telaffuz edilip bir kule tasarımına dönüşseydi, ortaya çıkan İstanbul TV ve Radyo Kulesi’nin silüeti olurdu. Ki öyle de oldu”.
2010’larda İstanbul
Dört sene önce Londra’ya yerleşen Bedük, Posta’ya verdiği röportajda şöyle demiş:
“Herkesin en az iki yıl yurtdışında yaşaması taraftarıyım. Farklı kültürler içinde yaşamanın, o insanlarla tanışmanın insana çok faydası var.”
Bedük haklı. Başka bir ülkede/şehirde yaşamak insana çok şey katar.
Ama bir yere gitmeden de bunu yapabilme şansına sahip olabilmeliyiz.
Misal: 2010’larda İstanbul böyleydi.
Farklı ülkelerden birçok insanla tanışma şansı yakalıyordunuz.
Çünkü İstanbul o zamanlar “cool”du.
Sadece gezip tozmaya değil, yaşamaya/çalışmaya gelen yabancı sayısı çok fazlaydı.
Paylaş