Bu yaz ‘haz canavarı’nın yazı mı?

İnsan sürekli geleceğe odaklı.

Haberin Devamı

Aşı haberleri sonrası karşıma çıkan makaleler de hep aynı şeyi, yani geleceği sorguluyor:
“Pandemi sonrası nasıl olacağız? Her şey eskisi gibi olacak mı?”
Financial Times’tan The Guardian’a, çoğu yazının bahsettiği ana damar şu:
Dijital etkileşimle her şeyi çözmeye çalışsak da fiziksel etkileşimin yerini hiçbir şey tutmuyor.
Doğru, son zamanlarda Zoom toplantılarından bıkanları park köşelerinde mesafeli toplantı yaparken görüyorum.
Ellerinde, köşedeki kahveciden alınmış karton bardak içinde kahveler.
İstanbul’daki havanın verdiği ılık kolaylıkla -en azından şimdilik- açık hava toplantıları yapıyorlar.
Ama şu da bir gerçek: Zoom büyük kolaylık sağladı.
Pandemi bir gün bitse dahi çoğu toplantı orada yürümeye devam edecek.
Çünkü evinden çıkmadan, hiçbir efor harcamadan, üstelik başka bir şehir ya da ülkeden bağlanarak işini halledebiliyorsun.
Gel gör ki Zoom toplantısının negatif yanları da var.
Herkesin dikkati çok çabuk dağılıyor.
İletişimin birinci kuralı karşındakinin gözlerinin içine bakarak konuşmaktır ya.
Zoom’da haliyle bu yok.
Konuşan kişilerin arkasındaki mobilyalara dalıp gidebiliyorsun ya da o an ev içindeki başka bir detaya...
Dolayısıyla Zoom toplantısı bazen sakız gibi uzayan bir işkenceye de dönüşmüyor değil.
TRAFİKTEN ŞİKAYETÇİ OLAN VAR MI?
Peki pandemi sonrası, diyelim ki bu yaz, şehirlerin sokakları bir anda şenlikli bir ortama dönüşür mü?
Bana kalırsa çok büyük bir hızla dönüşür.
Şu an İstanbul’da
gün içinde gördüğümüz çılgın trafikten
hesap edin.
Trafikte olmak bile eski normali anımsattığı için kimsenin bu durumdan şikayetçi olmadığını düşünüyorum.
Çünkü ıssız şehir insanı depresif yapıyor.
Dolayısıyla bu yaz aşırı hedonist bir yaz olabilir.
Eğer vaka sayıları düşer, açılma da tamamen gerçekleşmiş olursa, ne kadar ekonomik zorluk yaşanır yaşansın, herkes içindeki “haz canavarını” bir anda salıverecek.
İyi mi kötü mü, orası tartışılır.
Ama özellikle yeni nesilden sürekli şöyle bir isyan cümlesi duyuyorum mesela:
“Bir yılımı aldı bu virüs, pandemi bitince içimden geçen ne varsa yapacağım...”

Yeni ve genç Bodrumlu, Alaçatılılar
Yıllardır, özellikle de Bodrum için, “Sezon çok kısa” denir ya.
Pandemi sayesinde görüldü ki, geçtiğimiz sonbahar sezon hâlâ devam ediyordu.
Eğer bu şubatta restoranlar da açılmış olursa Bodrum ve Alaçatı’nın sezonu hayli erken başlayacak.
Çünkü bu iki popüler tatil beldesinde (ve ayrıca diğerlerinde) eskiden en fazla yazın ev kiralama diye bir şey vardı. Şimdi yıllık ev kiralama olayı var.
“Bu işin üçüncü dalgası da çıkar, ne olur ne olmaz” diyerek şehirden kaçanlar sayesinde.
Sanmayın ki hepsi belli bir yaşa gelmiş, kariyerlerinin tepe noktasına ulaşmış olanlar.
Aksine gayet genç insanlar kaçıyor artık şehirden güneye.
Pandemi sonrasının en büyük etkisi bu olacak galiba:
Yeni ve genç Bodrumlu ve Alaçatılılarla tanışacağız.

Ünlü çocukları
Hiç ünlü çocuğu olmaya heves ettiniz mi?
Heves eden olduysa bile “Bir daha düşün” diyeceğim.
Çünkü bir ünlünün çocuğu olmak gerçekten yaşaması/yönetilmesi en zor iş. Şu günler mesela Cem Uzan’ın kızı Paris Uzan gündemde.
Doğanın bir kanunu olarak büyümüş, serpilmiş Paris Uzan ve dikkatler onun üzerinde.
Kendisi olarak değil, “Uzan’ın kızı” olarak anılmak, konuşulmak, akıllara ilk başta böyle gelmek herhalde sinir bozucudur.
Popüler olan ebeveyninle gurur duy ya da duyma; durum pek değişmiyor diye düşünüyorum.
Paris olarak bilinip tanınmak ya da tanınmamak varken, soyadının verdiği gölgenin uzantısıyla varolmak bitmeyen bir girdap çünkü.

Yazarın Tüm Yazıları