Paylaş
Her hafta birer ikişer yerli film giriyor vizyona. Hepsinin gişe rekoru kırması imkansız tabii. Ama en azından eli yüzü düzgün ve içeriği sağlam filmler izlemek istiyor insan.
“Kampüsteki Çıplak Ayaklar” filminin galasına da bu umutla gittim. Bir kere adı ilgimi çekti. Sonra da Cansel Elçin’in filmi yönetmiş olması. Hayır, Cansel Elçin’in oynadığı “Hatırla Sevgili”yi hiç izlemişliğim yok. Sadece Fransa eğitimli bir oyuncu olduğundan haberdarım. Bu yüzden de nasıl bir film çektiğini merak ediyordum, ilginç bir bakış açısına sahip olabilirdi.
Ne yazık ki yanılmışım.
Bırakın bakış açısını, filmin senaryosunda var olan duyguyu bile bize yansıtamamış Elçin.
Heyecansız, silik ve çoğu zaman da sıkıcı “Kampüste Çıplak Ayaklar”. ılk yarım saat zaten televizyondaki gençlik dizileri gibi tın tın ilerliyor.
Hatta TV’dekiler bile daha gerçekçi, daha heyecan verici, emin olabilirsiniz.
Filmde bazı diyaloglar bıkmadan tekrarlanıyor. Mesela esas kıza, dakikada bir neredeyse, aynı soruyu sorup duruyor arkadaşları: “Kısa film çekcen mi bu yıl?”
Kıza bile bu sorudan gına geliyor, bir de seyirciyi düşünün!
Anladık, bu kısa film mevzusu önemli. Ama bunu başka türlü de vurgulayabilirsin değil mi?
Zaten karakterler çok karikatür sunuluyor. Bu filmi izleyen üniversite öğrencileri, özellikle de filmin çekim mekanı olan Bilgi Üniversitesi öğrencileri “Biz bu kadar salak mıyız?” diye düşünebilir.
Misal: Esas kızın unutamadığı bir aşkı var, çocuğun başkasıyla birlikte olduğunu gördüğü halde onun peşinden Fransa’ya kayağa gidiyor (Otomobil fuarında hosteslik yaparak kazandığı parayla hem de! O kadar para kazanılıyor mu yahu hosteslik yaparak? Ben de yapacağım o zaman).
Bir başka kız habire tek gecelik ilişkiler yaşıyor, ama mutsuz.
Ama ne arıyor, tam belli değil. Hintli kızı zaten hiç söylemeyeyim.
Amacı, “bu şuursuz ve sürüklenen gençleri olgunlaştırmak”. Peh!
Olmamış yani. Bu film ne üniversite gençliğini doyurur ne de o yollardan geçmiş olanları...
Yanılıyorsam söyleyin, Bilgi’nin Santral ıstanbul kampüsünde çıplak (ayak) dolaşacağım, söz!
Kaldırım sosyalleşmeleri tam gaz
Sigara yasağı nedeniyle “dışarıda” sosyalleşme olayı fena halde arttı.
Geçen gece Akaretler’deki Der, Die, Das’tayız. Mekanın içinde kimseler yok. Ama önündeki kaldırım tıklım tıklım. Neyse ki buranın kaldırımları geniş, rahatça sosyalleşiyorsun.
Asmalımescit de öyle. Tüm mekanların dışarıdaki masaları dolu.
Babylon’un açılış gecesinde bile, içerideki kalabalıkla yarışacak kadar insan vardı dışarda.
Bu kaldırım sosyal-leşmesinin bana şöyle bir zararı oldu.
Eskiden, yasak yokken yani, içkinin yanında tek tük sigara içerken şimdi dışarıya sigara içenlerle birlikte çıkınca durumu abarttım. Sosyal içiciyken, bayağı ciddi sigara içer oldum, imdat! Çünkü herkes aynı anda fosur fosur içince sen de içmek zorundaymış gibi hissediyorsun, grubal psikoloji...
Bu arada gece hayatında konuşulan son dedikoduyu aktarayım sigara yasağıyla ilgili. Çok yakında yasakla ilgili bir mevzuat değişikliğine gidileceği söyleniyor.
O değişiklik de şu olabilirmiş: Sigara dumanını kuvvetli bir şekilde emen mekanizmayı mekanına yerleştirene sigara ruhsatı verilecekmiş!
Buna benzer bir yöntem New York’ta bazı mekanlarda var.
Gidip sigaranı içiyorsun, içerisi dumanaltı olmuyor, çünkü o mekanizmadan var içeride. Ama hesabına bir de sigara içme vergisi konduruyorlar ekstra.
Bu söylenti bizim mekancıların fantezisi de olabilir, ama pekala gerçek de, yakında kokusu çıkar.
Paylaş