Aslında Amerika’da yaşıyor, geçici bir süre için burada ikamet ediyor. Tam bir sentez kendisi. Pakistan kültürü, üstüne Amerikan kültürü ve şimdi de öteden beri hayranı olduğu Türk kültürünü vakumlamakla meşgul.
Mesela koyu bir Atatürk hayranı.
10 Kasım’da saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı’na bile gitmiş, inanamadım.
Kısacası, tüm gördüğü/yaşadığı kültürleri birbirine harmanlamış.
Hepsinin iyi-kötü-gri yanlarına hakim olmuş.
Hani tam bir dünya vatandaşı modeli olmuş, belki de eksiği var hálá, olmak üzere...
Ama bizde tam tersidir ya...
Mesela Amerika ya da İngiltere’ye bir süreliğine okumaya/çalışmaya gidilir.
Sonra Türkiye’ye dönüldüğünde dengesiz bir sentez oluşur.
Buraya dair her şey snobe edilir, dahası tamamen bir "yabancıymış" gibi yaşanmaya başlanır.
Bir türlü ortası bulunamaz. Niye böyledir?
Sentez çorbasında neden hep başarısız oluruz?
Tuzu neden fazla kaçırırız her seferinde ve de tadımız kaçar, hep beraber...
Diyorum, günün sorusu olarak...
Gördüğünüz gibi, kafam bulanık. Bir fotosentez yapsam iyi gelir mi acaba?
Yeme-içme atlası
PEARL’ÜN MUTFAĞI HER TELDEN
Bebek hattında bir tek Lucca’ya gidip çöreklenmekten bıkanlara az ötede, Koru Kahvesi’nin hemen yanında yıldızı giderek parlayan bir sosyalleşme merkezi daha var artık. İsmi, Pearl.
Dışarıdan kutu kutu pense kıvamında görünen Pearl içeri girince genişleyip ferahlayan iki katlı bir mekán. Ben ilk katını daha çok sevdim mesela. Biraz Salomanje biraz da Chocolate havasında.
Hele Bebek sahilini dikizlemeye olanak tanıyan cam kenarı koltukları çok rahat, saatlerce yayılmaya elverişli... Yayılırken bir şeyler atıştırmak istenirse burada her ülke mutfağından bir tutam bulmak mümkün.
Rus Mutfağı’ndan borç çorbası var mesela. Meksika Mutfağı’ndan fajita. Hatta suşi bile mevcut.
Hepsini tatmam imkansızdı tabii, ama kefil olacağım bir yemek var, ballı şarap soslu bonfile.
Tam kıvamındaydı. Sosu baştan çıkarıcıydı...
Bu arada Pearl’ün kitlesi The O.C ayarında. Hem kızlar hem de erkekler bu ünlü diziden fırlamış gibi, güzellik diz boyu... Bir Kaliforniya havası esmekte nitekim. Boğaza karşı püfür püfür.
Yeme içmenin yanı sıra hafta sonu parti de yapıyorlarmış, bir ara gidilsin, ortam koklansın derim.
KEÇİ PEYNİRLİ SALATA SEVENLERE
Eğer keçi peyniri seviyorsanız, Kanyon’daki Sosa’da keçi peynirli salata yenmeli. Çünkü ağızda sıcak sıcak eriyor peyniri. Lakin yanında asla salatalık-maydanoz suyu içilmemeli!
Bir garip oluyor mide. Detoks tanrısı adına, bu kadarı da fazla. Diye çemkiriyor insan...
İKİTELLİ’DE BALKABAĞI ÇORBASI
İkitelli’nin ortasında Bal Cafe diye bir yer var, meğer 10 yıl olmuş açılalı. Ünü kulaktan kulağa yayılan Bal Cafe’ye ilk kez geçenlerde gittim. Atmosferi, Almodovar filmlerinden fırlamış gibi, duvarlar rengarenk. Ve sonsuza kadar tavsiye: Bal’da balkabağı çorbası için. Ayazda filan iyi geliyor. Ayrıca sakız muhallebisini tadın.
Yeri bulunamaz belki diye Bal Cafe’nin telefonu:
212 (696 14 15).
Yeni Sultan: Bergüzar Korel
Hani bir zamanlar Ali Kırca, Nurgül Yeşilçay’ı Türk Sineması’nın yeni Sultan’ı diye tanımlamıştı.
Gerçi Nurgül bildiğim kadarıyla bu tanımlamadan hiçbir zaman hoşlanmadı. Zaten pek de benimsenmedi bu sıfat onun adının yanında.
Ama Binbir Gece dizisindeki Bergüzar Korel’e yakışabilir bence "Sultan"lık.
İri gözleri, toplu saçları ve aydınlık ifadesiyle, sanki geleceğin "Sultan"ı kendisi.