Paylaş
Uçak yolculuğunda okumak üzere yanınıza aldığınız kitabın hikayesi de uçakta başlıyorsa, bence bu hoş bir şeydir.
Güzel bir tesadüftür. Ya da hep inandığım gibi: Aslında tesadüf diye bir şey yok...
Ferzan Özpetek’in kendi hayatından izler taşıyan İstanbul Kırmızısı kitabı da öyleydi.
Hikaye uçakta başladı ve cumartesi sabahı uçağım İstanbul’dan havalanıp Dalaman’a inene kadar neredeyse roman bitmek üzereydi.
Final cümlelerini Dalaman Havalimanı’nda okudum:
“Çünkü hayatın öyküye dönüştüğünde karanlık aydınlanır ve ışık sana bir yol gösterir.”
FİLMİ ROMANDAN FARKLI
İstanbul Kırmızısı’nı çok yakında sinema filmi olarak da izleyeceğiz.
Ferzan Özpetek İstanbul’daki çekimleri bitirdi.
Kitabı okuduktan sonra aklımda bin tane soru vardı.
Bazılarını sordum Özpetek’e.
Mesela kitabın film versiyonunda İtalyan karakterler yokmuş.
Yani Anna, Michele, Andrea ve Elena.
En çok Anna’nın olmamasına üzüldüm.
Çünkü onun hayatını bir anda değiştirmesini, kitaptaki tabirle “hayatını eski bir giysi gibi üzerinden sıyırıp atmasını” sevmiştim. Onun aydınlanışı bence güzel bir çatışmaydı.
Anna yerine Tuba Büyüküstün’ün oynadığı Neval karakterini daha çok ön plana çıkarmış Özpetek.
Ki Neval aslında kitapta yan karakterlerden biri.
Bir de kitapta olmayan Orhan karakteri var. Orhan’ı da Halit Ergenç canlandırıyor.
Kitabın hem güzel hem de en dramatik karakterlerinden Yusuf ise (Mehmet Günsür oynamış) anladığım kadarıyla filmde daha baskın... Onun gizemli hikayesini filmde öğreneceğimizi düşünüyorum.
GEZİ VE EMEK FİLMDE YOK
Okuyan hatırlayacaktır, romanın bazı karakterleri Gezi Parkı ve Emek Sineması protestolarına katılıyor.
İstanbul’un inşaata teslim olan yeni yüzü “yönetmen” karakterinin ağzından eleştiriliyor.
Özpetek bu kısımların senaryo değiştiği için filmde olmadığını söyledi.
Ama bu konuyla ilgili bir sürprizi varmış, onu da şimdilik anlatmak istemedi.
Kısacası kitabı okuyanlar ruhu aynı, ama olay ve karakterleri hayli farklı bir İstanbul Kırmızısı görecekler beyazperdede. Özpetek’in söylediklerinden bunu anladım.
ŞIMARIK YOLCULAR
Geçenlerde haberi vardı: Anadolu Jet’in uçağı Adana’dan havalanıyor. Varış yeri Sabiha Gökçen.
Ama İstanbul’daki fırtınalı hava nedeniyle uçak mecburen Atatürk Havalimanı’na iniyor.
183 yolcudan 159’u uçaktan ayrılıyor, ama geri kalanlar diyor ki:
“Hayır biz illa Sabiha’ya inmek istiyoruz”.
Üç saatlik tartışma ve beklemenin ardından yolcular ikna edilemeyince uçağı Sabiha Gökçen’e uçuruyorlar!
Haklarıdır, şudur budur, ama neresinden bakarsanız bakın olay çok şımarıkça.
Hem yolcuların ellerine ne geçmiş oldu anlamadım.
AHL’ye iniş yapmış olmak onlar için vakit kaybıysa uçakta üç saat bekleyerek yine aynı zamanı kaybetmişler işte!
Elde var sıfır yani!
Tekrar havalan tekrar iniş yap, değer mi?
Anadolu Jet’e de bravo doğrusu...
Paylaş