İstanbul laleyle buluştu hakikaten. Her yol kenarında, kavşaklarda filan öbek öbek laleler...
Lakin bu "lale buluşması" kısa sürecek gibi.
Geçenlerde epeydir mevzu üzerine döktüren Akşam yazarı Şermin Topçu da muştuladı.
Lalenin ömrü yirmi gün diye.
Yani yirmi gün sonra o güzelim laleler ölüp gidecek. Çöp olacak.
Gerçi bildiğim kadarıyla soğanları saklanırsa, önümüzdeki sene yine aynı mevsimde ekilebiliyor ve tekrar açıyor laleler, ama ne gam. Bundan bize ne?
Asıl mesele şu: Bu kadar kısa ömürlü bir güzellik için para dökmeye (tanesi 500 binden alınmış lalelerin, çarpınız üç milyonla) gerek var mıydı?
İkincisi de: Onca tantanaya ne lüzum vardı?
Seminerlere, sergilere, meydanlarda konser düzenlemeye, kısacası lale karnavalı yapmaya, hakikaten ihtiyacı var mıydı bu şehrin?
İstanbul’un sembolü olacak diye uğraşılıyorsa lale, herkesin aklına ilk gelen lale coğrafyası hálá Hollanda. Maalesef.
Bir anoreksiğin günlüğü
Cuma günü internetteki bloglar üzerine yazmıştım ya, sonrasında birçok blogcudan mail geldi. "Benimkine de bir göz at" diye.
Tabii hepsine yetişmek mümkün olmadı. Ama aradan hemen sıyrılanlar oldu. 24 yaşındaki İzmirli Funda’nın anoreksiya blogu onlardan biri.
Blogunda adım adım nasıl bir deri bir kemiğe dönüştüğünden bahsetmiş Funda. Kendini sorgulamayı da ihmal etmeden... İşte onun blogundan, anoreksiyanın ne denli bela bir takıntı olduğunu gösteren bir samimi paragraf:
"Bu sabah kahvaltıda ne yediniz? Belki bir iki dilim kızarmış ekmek, beyaz peynir, zeytin ve pek tabii bir bardak sıcacık çay... Yaklaştım mı? Oysa ben kahvaltı etmeyeli öyle uzun zaman oldu ki... İnce belli çay bardağının sıcaklığını avuçlarım arasında hissetmeyeli...
Ama söz konusu bardağı kıskandıracak bir belim var artık, o bir gerçek! Şimdi yanıtını aradığım soru ise şu: Değer miydi?
Seksen küsur kiloluk liseli bir çıtırken, her gece uykuya dalmadan aynı sözcüklerle yakarırdım tanrıma: Ne olur kilo vermeme yardımcı ol, ne olursun bir gün ben de incecik olabileyim...
Demek ki neymiş? Ne dilediğine dikkat et diyen her kimse, bir bildiği varmış...
Bugün 42 kiloyum ve o leziz burgerleri, baklavaları, börekleri yeniden tadabilmek için 26 beden jeanlerimin hepsini tereddütsüz feda ederdim..."
(www.blogcu.com/anorexic)
Dereden tepeden
EVLİLİK SÖYLENTİSİ: CNN Türk’teki 5N 1K programının sunucusu Cüneyt Özdemir yaz aylarında evleniyormuş. Şu sıralar CNN Türk koridorlarında bu hadise konuşuluyor. Hayırlısı...
DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK: Ankara İletişim’de okurken Gazi Üniversitesi’ne gitmekten pek hazzetmezdim. Ama arkadaşlarım vardı, arada bir yolum düşüyordu mecburen. Nereden çıktı bu hissiyatlar nostaljisi demeyin. Geçen cuma Hürriyet’te okuduğum bir haber bana Gazi’yi tekrar anımsattı. Gazi’nin araştırma görevlilerinden Remzi Altınpulat üniversite çıkışı, "Biz burada küpeli ve uzun saçlı adam istemeyiz" diye üzerine çullanan beş kişi tarafından dövülmüş. Olay açığa çıkınca protesto gösterisi yapılmak istenmiş. Nerede? Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde, yani benim (ex) okulda. Neden? Gazi’dekiler, "Buraya gelmeyin, güvenliğinizi sağlayamayız" dedikleri için. Vay be diyorum sadece, bazı şeyler hiç değişmiyor.
Gazi yine aynı Gazi yani...
BUZ ÜÇLEMESİ: Bu yaz her yer "buz" kesecek gibi. Çünkü hem Sortie’nin ortasındaki bar Buz’a emanet hem de mayıs ortasında açılacak Kanyon’un içinde bir adet Buz bar var. Bu ikisine büyük olasılıkla bu yaz da açılacak olan buzADA’yı da eklersek, etti üç. Buz müdavimleri üçe bölünecek yani...