Birbirinin kopyası erkekler

En güncel misal: Cengiz Coşkun ve Can Yaman.
Son fotoğraflarını yan yana koyunca ikiz gibiler.
Saç ve sakal stilleri aynı (sadece Coşkun’un sakalı daha uzun), aynı bakışlar aynı ifade ve aynı fit beden.
Hatta bazen aynı daracık beyaz gömlek, aynı aynalı gözlük...
Tamam, her ikisinin de uyguladığı saç ve sakal stili son yıllarda çok trend.
Ama ayırt edemiyorsun işte.
Geriye kalan soru şu oluyor:
Pardon sizin adınız ne?
Can mı Cengiz mi?

Contemporary sürprizi

Eylülde şehrin hareketlenmesiyle beraber dört bir taraf etkinlikle dolup taşacak ya, şimdiden onlardan birini çıtlatmış olayım.
19 Eylül’de başlayacak Akbank sponsorluğundaki Contemporary İstanbul’un bu yıl farklı bir sürprizi var.
Açılıştan bir gün önce Sofa Otel’de yapılacak olan CIF
Dialogues programı.
Tasarım, sanat ve teknoloji konularına hakim birbirinden farklı yabancı konuşmacıların bir araya geleceği Dialogues, böylece şehrin tek sanat fuarına başka bir anlam da yüklemiş olacak.

Deniz’in sevgilisi Türk olsaydı

YouTuber’lar arasında makyaj tüyolarını, yemek tariflerini, güzellik ve moda sırlarını takipçilerinin üzerine boca eden kadınlara yahut daha çok takipçi edinmek adına türlü türlü şaklabanlık/geyik yapan, bilgisayar oyunları dünyasından bildiren erkeklere artık alışığız.
Deniz Andrews adlı YouTuber ise pek alışık olunmayan bir taraftan girmiş konuya:
Kanalında gay olduğunu ilk kez ailesine nasıl açıkladığından tutun da erkek arkadaşıyla olan ilişkisini ve “Nasıl gay sevgili bulunur” tarzı hayli Cosmopolitan önerilerini tüm samimiyetiyle anlatıyor.
En son videosunda mesela Hollandalı erkek arkadaşıyla evlenebileceği sinyalini verdi takipçilerine.
Hatta Hollandalı erkek arkadaşı da bazen videolarda görünüyor.
Deniz’in sevgilisi Türk olsaydı belki onu videoda göremeyebilirdik tabii, o ayrı bir gizli kapaklı mevzu.
Ama Deniz’in kanalı cesurca.
Onu kabul etmek gerek.

İstanbul’da kaçırılmayacak öğle yemeği nerede yenir

Contemporary İstanbul ekibi fuar boyunca ağırlayacakları yabancı koleksiyoner misafirleri için “İstanbul’da 48 Saat” adında bir program hazırlıyorlar.
Programın amacı koleksiyonerlerin güncel sanat eserlerinin yanı sıra İstanbul’un tadını çıkarmasını da sağlamak.
Bu nedenle CI ekibi ben dahil farklı alanlardan isimlere İstanbul önerilerini sordu.
Yabancı misafirleriniz olursa sizin de işinize yarayabilir bu öneriler.
İşte CI ekibinin bana sorduğu sorular ve yanıtlarım:
◊ Mutlaka görülmesi gerektiğini düşündüğünüz sanat müzesi/kurumu
- Sakıp Sabancı Müzesi ve Arter.
◊ Sizce İstanbul’da kaçırılmayacak öğle yemeği nerede yenir?
- Karaköy Lokantası, Mürver, Aman da Bravo.
◊ Akşam yemeğinde favori restoranınız...
- Zuma, Firuze, La Boom.
◊ En sevdiğiniz tasarım dükkanı hangisi?
- Karaköy’deki Bey.
◊ Gece eğlencesinde vazgeçemediğiniz mekan neresi?
- Klein, Lucca.

Gençler kimlerin peşinde

Bu da köşe içinde köşe olsun.
Gençlerin takip ettiği, peşinden koştuğu ama medyada çok yer almayan isimleri böyle ara sıra yazmaya çalışacağım.
İlk radarıma takılan isim Abdullah İnal.
Kendisi hem DJ hem şarkıcı.
Hatta ilk şarkısı Gülşen destekli “Dünya”ydı.
Ama daha sonra DJ olarak konumlandırdı kendini Abdullah.
DJ olarak çıktığı Alaçatı’daki Madeo’da bu yaz bir kez izledim onu.
Doğrusu şarkılar arasında geçişleri gayet başarısızdı ama kimsenin buna aldırdığı filan yoktu.
İnal’ın sempatik davranışları gençleri yakalamış bir kere.
Ne yapsa onun peşinden gidecekler gibi. Bu arada İnal’ın Türkçe ismi olan mekanlarda çalmak istememesi gibi hiç anlamadığım bir kuralı var.
O zaman ismini de değiştirmesi gerekmiyor mu?
Orası ayrı bir çelişki, ayrı bir muamma...
Bu arada İngilizce bir şarkıyla bu yaz yeniden şarkıcılığa soyunmuş İnal.
Şarkısının adı Nobody.
Nedense yazının burasında “Mr. Nobody”
filmi anımsadım, o da
ayrı bir dalga...