Paylaş
Ajda Pekkan’ın metroya binmek istemesi gibi mucizevi bir durum benim için. Bunu yapmayı epeydir istiyordum ve sonunda üşenmedim, başardım.
Ne de olsa hayat, küçük gururlardan ibaret.
Uzun süredir kürek çeken arkadaşım Arda’yla Haliç’in Sütlüce tarafına geldiğimde şaşkınım. Denizin üstü kürek sporu yapanlarla kalabalık olduğu kadar karada sırasını bekleyenler de hayli fazla.
Haliç Kürek Kulübü’nün kurucusu Fırat Fırat’la tanışıyorum ve hemen antrenör Yasemin Hoca’yla denize çıkacağımı söylüyor. Belli etmiyorum ama azıcık geriliyorum galiba... Yasemin Hoca önce tekneye nasıl bineceğimi anlatıyor sonra da küreğin genel mantığını.
Yavaş yavaş karadan ayrılıp Haliç’in ortalarına geldiğimde anlıyorum; bileklerimi çok fazla kasmışım, şimdiden ağrımaya başlıyorlar. Yasemin Hoca moral veriyor, “İlk kez çıkıyorsun, olur böyle şeyler...”
Sonra bir ara ritmi tutturur gibi oluyorum.
Ama bazen küreği suya fazla daldırıyor ve dengeyi kaybediyorum. İşin sırrını bir süre sonra çözüyorum: Ritim. Bir kez ritmi tutturursan suyun üzerinde akıp gidiyorsun.
RİSK VAR MI?
Bilmediğim bir şey: Haliç’in üzerinde “Deniz Zabıtası” yazan bir tekne dolanıp duruyor.
“Denizde zabıtaya neden ihtiyaç var ki” diye düşünüyor, bir yandan kürek çekmeye devam ediyorum.
Şikayetler oluyormuş, bu yüzden arada devriye geziyormuş deniz zabıtası teknesi. Hatta bir keresinde Haliç Köprüsü’nden intihar girişiminde bulunan biri nedeniyle peş peşe tekneler oraya gitmiş. Peki bu kadar deniz trafiği varken kürek sporu yapanlara bir şey olma riski var mı?
Fırat Hoca özellikle balıkçı teknelerine çok dikkat ettiklerini söylüyor. Bildiniz: Çarpışmamak için...
SABAH 05.00’DE BAŞLIYOR
Küreğe ilginin bu denli artması ise pandemi etkisi.
Spor salonlarının kapalı olduğu dönemde deniz üzerindeki bu spora yönelenler sayesinde kürek kulüplerine olan ilgi artmış.
Bu ilgiyi şuradan anlayabilirsiniz: Pazar günü sabah 05.00’den öğlen 15.00’e kadar Haliç Kürek’in her saati doluydu, “Vay be!” oldum.
Allahtan hafta içi akşamüstleri de kürek dersleri varmış. Sabahları gelmek zorunda olmadığıma sevinen bir ben olamam herhalde!
Hem ne de olsa gün batımı Haliç’te nefis olur. Gün batımına karşı kürek sallamak müthiş keyifli olabilir...
Sonuç: Ben bu kürek işini sevdim. Ama henüz dört kişiyle çıkılan teknelere binmedim. Gördüğüm kadarıyla grupla kürek sallamak, uyumlu olmak ve hata yapmamak çok başka bir şey.
Uyum derken abartmıyorum. Geçtiğimiz günlerde benim gibi amatör kürekçi arkadaşımın başına şöyle bir şey gelmiş.
Hemen arkasında oturan kişi, “Çok su sıçratıyorsunuz” diye tepki göstermiş.
O da haliyle, “Çünkü sudayız” diye yanıt vermiş.
Karşı tarafın yanıtı hayli prenses: “Haliç’in suyunun yüzüme gelsin istemem”.
Tek kürekçim sensin benim...
* Kürekte her seans bir saat sürüyor. Ben onuncu dakikada yoruldum, bir saat yapanlara saygım şu an sonsuz. Zamanla alışacağım umarım.
* Haliç’in suyu temiz mi kirli mi diye hiç bakmadım, ama güzel görünüyordu.
* İnsan o kadar kürek çektikten sonra bir kafeye oturup kahve filan içmek istiyor, ama ne yazık ki kıyıda öyle yerler yok.
* Kürek çekerken şu eski 90’lar şarkısının dilime dolanması normal miydi?
Zihnim bir popüler kültür çöplüğü adeta. Buyurunuz o şarkıya:
“Tek kürekçim sensin benim
Sen çekmezsen yürümez gemim
Yüz dertliyim, bin dertliyim
Tek çaremsin sen!”
Paylaş