Paylaş
Bu grup bir süre önce Demsa ortaklığıyla Nişantaşı’nda St. Regis’i açtı.
Çarşamba gecesi akşam sekiz sularında da bu yeni otelin açılış daveti vardı.
İçeri girdiğimde tıklım tıkış bir kalabalık bekliyordum ama tam aksine az ve öz davetli vardı.
Çılgın bir kalabalık yoktu.
Sonradan öğrendim, özellikle seçici davranmışlar.
İlk dakikalarda otelin lobisi ve brasserie’sine yayılan davet daha sonra aşağıya, balo salonuna kaydı.
Çünkü Jamie Cullum sahneye çıkacaktı.
Çocuk yüzlü Jamie Cullum malum, cazın genç ve modern prensi. Pop ve rock da katıyor işin içine. Standartların dışına çıkıyor.
O gece ilk kez canlı izleme fırsatı buldum Cullum’ı.
Şovu gerçekten çok dinamikti.
Mikrofonsuz şarkı söyleyerek çıktı sahneye.
Daha sonra Yamaha piyanosunun başına oturdu ve öyle bir çalmaya başladı ki, nefesim kesildi.
Piyanosunu zaman zaman davul gibi kullandı Cullum.
Tuşları bırakıp piyanosunun başına vurarak şarkıya ritim tuttu.
100 DOLARLIK İSTEK!
Bir ara şarkısına ara verip şöyle bir espri yaptı küçük prens Jamie: “İstek şarkılarınızı 100 dolarınızın arkasına yazıp gönderin.”
Bunun üzerine davetliler arasında yer alan bir grup kadın arkadaş, Jamie’ye 100 dolar değil ama 100 lira gönderdiler!
Paranın arkasına da istek şarkılarını yazmışlardı: Summertime.
Jamie şarkıyı söyledi, ama sonra parayı gülerek iade etti.
Bu arada söylemeden olmaz: Jamie’nin sahneye çıktığı balo salonu sıradan bir otel balo salonu değildi.
Işıklandırması, barı ve oturma düzeniyle nefis bir caz kulübü gibiydi. Keşke burayı o niyetle açsalarmış.
Bu fikrimi otelin proje danışmanı Serra Arıkök’e açtığımda, “Arada bu tarz performanslar olacak” müjdesini verdi.
Yakışır gerçekten de...
JAMIE’NİN ÇOCUKLARI!
Jamie Cullum’ın performansı bittiğinde davetlilerin bir kısmı otelin tepesindeki Spago’ya çıktı, burada devam ettiler geceye.
Daha önce de yazmıştım, ama değişen bir şey olmamış gibi:
Hâlâ havasız ve yemek kokusu alıyorsun burada.
Bir süre sonra Jamie Cullum da geldi Spago’ya.
Öyle cana yakın ki, tanıştıktan üç dakika sonra iki çocuğunun yaramaz fotoğraflarını gösteriyordu iPhone’undan, “Ne tatlılar di mi?” diye...
Gece bitip otelin dışına çıktığımda Robert Indiana’nın ikonik LOVE imajının heykeliyle karşılaştım.
Otelin önüne yerleştirmişler.
New York ya da başka şehirlerde sıkça karşımıza çıkan LOVE heykelinin Nişantaşı semalarına getirilmesi gerçekten hoş.
Yakında LOVE’ın önünde çekilmiş Instagram fotoğraflarına sıkça rastlarız. Bu açıdan akıllıca bir taktik...
Yine de benim aklım hâlâ kuruduğu için geçenlerde kesilmek zorunda kalan o çınar ağacında...
LOVE heykelinin yanı başındaki o ağaç belki uzunca bir süredir kurumaya yüz tutmuştu. Otel inşaatından da evvel.
Ama keşke kurtarılabilseydi.
O zaman LOVE daha anlamlı olurdu.
Artkolik’in dergi hali
Çağdaş sanatçıların işlerini sergileyebildiği sanat portalı Artkolik şimdi de dergi olarak karşımızda.
İlk sayılarında 1970’ler temasını işlemişler.
O dönemin sanatını, modasını, müziğini, filmlerini, ünlü aşklarını ve kitaplarını...
70’lerin önemli sanat akımı Pop-Art’ın yaratıcısı Andy Warhol’a saygı duruşu niteliğinde de bir proje yapmışlar.
Projede Ayşe Arman’ı Andy Warhol, Belçim Bilgin’i Audrey Hepburn kılığında görüyoruz (ki ikisi de gerçekten çok benzemiş).
En dikkat çekicisi ise Che kılığına giren Kenan Doğulu.
Yakışmış Kenan’a Che kılığına girmek...
Paylaş