Paylaş
Beş saat sonra başka bir şehre inecek ve oradan tekrar uçağa binip İstanbul’a doğru yola çıkacaktı.
Aktarma yapmak dünyanın en sevimsiz şeyidir.
Hele uçaklar arasında çok az bir zaman dilimi varsa...
O terminalden bu terminale koşturman gerekebilir. Lakin bu kez aktarma telaşına girmesine gerek kalmayacaktı.
Çünkü uçağı geç inmişti.
Dolayısıyla İstanbul uçağı onu beklemeden kalkıp çoktan gitmişti.
Havayolları iki seçenek önerdi.
“İsterseniz bir sonraki uçuşu bekleyin, 12 saat sonra.
Ya da iki saate kalkan bir Roma uçağımız var. Oraya indikten bir saat sonra da bir İstanbul uçağı. Böyle de gidebilirsiniz.”
Aktarmanın da aktarmasını dünyanın en sevimsiz ikinci şeyidir.
Hemen ikinci seçeneği işaretledi. Fazla düşünmedi.
Bir an önce gitmek istiyordu. Ama bir yandan da düşünüyordu: “Ne zor oldu bu gitmek!”
Roma uçağına bindi. Ama şanssızdı. En azından öyle düşünüyordu. Çünkü uçak iki saat pistte beklemek zorunda kaldı. Dışarıda müthiş bir fırtına vardı.
Roma’ya inse bile diğer aktarmasını, yine yeniden kaçırmış olacaktı.
Sonunda pes etti. “Tamam” dedi, “Demek ki her şeyin kendi istediğim zamanda olması gerekmiyor.”
Ve endişe etmeyi bıraktı. İçindeki söylenmeleri durdurdu.
Gevşedi, ama düşüncelerini durdurmadı:
- Hiçbir aksama olmadan zamanında varsam ne olurdu?
Ne değişir ya da ne değişmezdi?
- “Zamanında varmak” olgusuna neden bu kadar takığız ki?
- Böyle olmasını mı istemişti? Yoksa böyle olmasını engelleyemediği için mi kızgındı?
Aktarmaları bitti, ama o hâlâ düşünmeye devam ediyor...
Cenk Akyol’un dürüstlüğü
Basketbolcu Cenk Akyol gayet açık konuştu:
“Nihat İziç’e telefonla ulaştım, ‘Ne oldu da kadroda yokum?’ diye sordum. Bana sadece ‘Devlet’ dedi.”
Taraflar, federasyon bu iddiayı yalanladı.
Hatta devlet tarafı, “Hangi devlet?” dedi ama işte belleklerde bu yanıt kaldı, kalacak: Devlet.
Görünen köy ortada: Kral ya da kraldan daha çok kralcı birileri Akyol’u oyun dışı bırakmayı tercih etti.
Akyol ise sessiz kalmayıp konuşarak çok iyi yaptı.
“Sessiz kal daha iyi” öğütleri veren de olmuştur muhakkak. Akyol iyi ki kulak asmamış ve ona aktarılanı söylemiş.
Net ve basitçe...
Kubbe fikri Yemni’nin eski bir kitabında
Sırada cumartesi günkü yazıyla ilgili bir okur maili var.
Diyor ki: “Stephen King’in Under The Dome adlı kitabını okumadım ama, Sadık Yemni’nin (8-10 sene önceydi galiba) Everest’ten çıkan kitaplarından birinde insanlar kendilerini bir fanusa sıkışmış buluyorlardı.
Fanus da Beyoğlu civarını kaplıyordu, en azından olaylar oralarda geçiyordu...
Siz kubbeden bahsedince o kitabı hatırladım”
(Güner Ö.)
O KİTABIN ADI “ÇÖZÜCÜ”
Merak ettim, Yemni’nin kitaplarını gözden geçirdim.
Güner Hanım’ın bahsettiği kitap 2003’te yayınlanan “Çözücü”ymüş.
Pera bölgesindeki dört kilometrekarelik bir alana sıkışıp kalmış 26 kişinin hikayesini konu ediniyormuş.
Bu 26 kişi bir gece sabaha karşı yeni bir realiteyle burun buruna geliyor kitapta.
Eşleri, dostları, düşmanları, akrabaları sınırötesi realitesi denen bilinmezde kalıyor, onlar ise kendi sınırları içinde kalıyor, çıkamıyorlar.
Evet, fikir olarak gerçekten Stephen King’in Under The Dome’unu anımsatıyor.
“Çözücü”nün yıllar önce yazılmış olduğuna da tekrar dikkat çekmek isterim.
Paylaş