Beni bir öğle davetinde bile gördünüz mü

Demet Şener ve İbrahim Kutluay arasında şu sıra tazminat çekişmesi var.

Haberin Devamı


Malum, para miktarında anlaşamıyorlar.
Bu çekişme esnasında en çok Demet Şener’in şu söyledikleri ilgimi çekti:
“Ben ona 16 yılımı ve iki güzel çocuk verdim. Beni bu kadar zaman içinde bir öğle davetinde bile gördünüz mü?”
İkili arasında yaşanan onca şeyi bir yana bırakırsak...
Bu cümleyi çok çaresiz buldum ben.
Yıllarca bir öğle davetine bile gitmeyip eve kapanmayı tercih etmek midir evlilik?
Bunun adı fedakârlık mı yani?
Bir de bunu -eğer İbrahim Kutluay yasak koymadıysa- Demet Hanım gönüllü yapmış görünüyor.
Kendini tamamen “adamış” yani. Bir tercih yapmış.
Bir öğle sosyalleşmesinden bile kaçınmış olmasından bunu anlıyoruz.
Şimdi neden şikayet ediyor ve “İbrahim uğruna gitme ihtimalim olan tüm öğle davetlerini feda ettim” söylemini bile isteye döküp saçıyor?
Tabii ki pişman olduğu için...
Değmediğini düşündüğü için...
Oysa körü körüne adanmanın bedelini unutmuş görünüyor Şener:
Karşılık beklememek...
Yıllar sonra pişman olup sızlanmamak...

Haberin Devamı

Beni bir öğle davetinde bile gördünüz mü

Yerli Harvey’ler

Ömür Gedik yazdı, “Bizde de Harvey Weinstein benzeri hikaye çok” diye.
Doğru, hatta daha da fazladır.
Hatta gayet alışılmıştır bu hikayelere.
Herkes bilir, duyar; kimse sesini çıkarmaz. En başta da olayı yaşayanlar.
Belki yıllar sonra bir ünlü cesaret edip anılarını filan yazarsa ortaya çıkar. Kim bilir?

Vize mi dediniz?

Amerika’yla yaşanan vize krizinden sonra eminim herkesin gözünün önüne o çileli vize alma süreci bir kez daha gelmiştir.
Gerçekten de bizim vize çilemiz bitmez...
“Geçen sefer Almanya’dan aldım, iki hafta verdiler, Fransa daha uzun veriyormuş doğru mu?” diye çevrende anket yaparsın.
O da yetmez, “Fransa’dan aldım ama ilk çıkışım İtalya. Sorun olur mu?” diye dertlenirsin.
Vize süreci zaten ayrı bir strestir.
Bin tane belge toparlarsın.
O formları doldururken sıkıntıdan patlarsın.
Ülkeye göre farklı farklı vize parası saçarsın.
Sabahın körü randevu saatinde herkesle birlikte kuyruğa girersin.
İtiraf et, “Şu adama/kadına veriyorlarsa bana kesin verirler” diye kendi içinde hain hain vize-toto oynarsın. Derken hapishaneye alır gibi seni içeri alırlar.
Bir vize memuru gözün gibi topladığın o belgelere bakmaz bile (“Abla bordroma bari bakaydın?”)
Direkt sorar, “Gidiş amacı?”
Bir kere Amerika vizesi alırken vize memuruna, “Konsere gidiyorum” demiştim saf bir neşeyle sırıtarak. Çok sıkılmış olacak ki, “Beni de götür” demişti.
Şimdi iş vizeyle de bitmiyor ki.
Euro olmuş bilmem kaç, dolar uçmuş içine kaç...
Dışarı çıkmak ayrı, çıktıktan sonra apayrı çileler yani.

Yazarın Tüm Yazıları