Paylaş
İşte bu şarkıyı Demet Şener’e yolluyorum.
Çünkü cuma günü onun sarf ettiği bir cümleyle ilgili yazdığım yazıyı anlamamış.
Ya da anlamak istememiş.
Instagram hesabında bana saydırmış da saydırmış, özetle şöyle diyor:
“Sizin gibi köşe yazarları kadını korumak yerine ancak tüm söylediklerinden bir cümleyi cımbızla çekip kadını ezmeye, onu çaresiz göstermeye çalışır...
Biriniz de yazsanıza erkeğin bu kadına yaptığı yanlışı...
Yanlışın yapılış şeklini...”
ÇARESİZ GÖSTEREN BEN DEĞİLİM
Şimdi Demet Hanım...
◊ Sizi çaresiz gösteren ben değilim. “Yıllarımı verdim, bir öğle davetine bile gitmedim” söylemini sarf ederek maalesef bizzat sizsiniz.
Gayet haklı olduğunuz bir konuda kendi kendinizi ezerek, acındırarak tribüne oynuyorsunuz, ki buna hiç gerek yok aslında.
◊ Bence fedakarlık yahut adanma karşılıklı olmalı.
Sadece bir taraf kendi hayatından ödün veriyorsa diğer taraf kariyerine çılgınlar gibi devam ediyorsa ortadaki eşitsizliği yıllar sonra pişmanlık fırınına verip pişirmenin manası yok.
Söylediğim buydu.
◊ Kadını ya da erkeği korumayı geçelim; aslında iki tarafın da olabildiğince eşit olmasını savunuyorum. Mesele bu.
GOL ÇIKMAZ
◊ Aldatma mevzusu o yazının konusu değildi ki...
Zaten Mars’taki sağır sultan bile yıllardır bilmiyor mu olayın detaylarını?
O detaylar da yeterince yazıldı çizildi.
Topu başka yöne çevirmeyelim bence, buradan gol çıkmaz.
KİMSE DÜRÜST DEĞİL
◊ Ama kişisel fikrimi söyleyeyim: Yanlış ya da doğru diye bir şey yok.
Duygular var.
Tek hata duyguların gizlenmesinde, söylenmemesinde.
Kimsenin (ya da sizin durumunuzda sadece bir tarafın) dürüst olmamasında.
Bu da zaten evlilik kurumunun İSKİ borusu gibi durup durup patlayan arızası değil mi?
Nitekim konuya parmak basan BBC draması Apple Tree Yard’ı da şiddetle öneririm.
Daha evvel yazdım. BluTV’de var, dört bölüm.
Vaktiniz olursa hatta beraber izleyelim.
Birer fincan yeşil çay eşliğinde...
90’larda mıyız?
Dün ucundan azıcık yazmıştım. Hülya Avşar aldatma açıklamaları yapıyor... Serdar Ortaç yeni albüm çıkarmış... Neredeyse tüm mekanlarda Etiler’in eski hali gibi canlı müzik var. Ya eller havaya ya damarın dibine...
Mafya dersen; mezarından çıkmış, zombi misali kol geziyor... Magazin programları ve magazine dair her tür konu en birinci oyalanma hali... Yani çeşitliliği ve özgürlüğü hariç 90’larda gibi gibiyiz...
En sahici klip
Tabii ki Manuş Baba’nın ilk albümü “Dönersen Islık Çal”dan kliplendirdiği şarkısı Eteği Belinde.
Balat’ta çekilen klibin konsepti pek sahici bir mahalle düğünü.
Sahiciliği şuradan: Uzun saçlı, sakallı damat dostlarının ısrarıyla önce ‘damat tıraşı’ koltuğuna oturuyor. Sonra vazgeçiyor. Sakallı haliyle düğüne karışıyor.
Herkes onu olduğu gibi kabulleniyor.
Mutlaka izleyin.
Elif Şafak’ın açıklamasından sonra anladık ki...
◊ Bizim medya hâlâ doğru tanımı, yani “cinsel yönelim” demeyi öğrenememiş.
“Cinsel tercih” yazan o kadar fazlaydı ki...
◊ Ne siyasi görüşü ne kitapları ne de kendisi; Elif Şafak hiç sevilmiyormuş.
Kötü boşanan karı kocalar gibi, herkes eteğinde biriktirdiği ne kadar nefret tohumu varsa “Biseksüel” açıklaması vesilesiyle Şafak’ın üzerine yeniden saçtı.
◊ En çirkini de, “Zaten zamanında şu kadına da ilgi duyuyordu” imalarıydı.
◊ Belki de bu konudaki en iyi analizi internette bir gey aktivisti yazdı:
“Politik varoluşumuz özneye göre farklı konumlandığımız bir alan değil. Özneden bağımsız olarak ne istediğimizle tanımlanır. Cinsel yönelimini açıkça ifade etmek her insanın hakkı. O kişinin kim olduğu, neyi amaçladığı farklı tartışmaların konusu.
Hak herkes içindir. Bize göre bunu ‘hak edenler’ için değil”.
Git... Git... Gitme dur Mithat Can
Mithat Can Özer, GZone Dergisi’ne verdiği röportajda belki de birçok müzisyenin duygularına tercüman olmuş:
“Solist, şarkı yazarı veya prodüktör olarak dünyaya bir şeyler yapmak için sabırsızlanıyorum. Bunun sebebi ise özgürlüğe duyduğum açlık. Burada çok değerli bir sürü sanatçının harcandığını söylememe gerek yok herhalde. Maalesef talebin azlığından dolayı, yapabileceklerimizin hep altında tutmaya çalışıyoruz üretimi”.
Haklı, ama şöyle bir gerçek de yok mu Mithat Can?
Yurtdışı insanı/plakçısı, yaşadığın yerle bağlantılı müzik yaptığında daha ilginç daha kayda değer buluyor seni.
O yüzden röportajın bir yerinde dediğin gibi, “Zaten hayatımın sonuna kadar burada yaşamayı düşünmüyorum” deme lütfen.
Ne olursa olsun burada kalarak yapılan müzikle okyanusa açılmak en doğrusu.
Paylaş