Paylaş
Bu plajın akşamüstü partileri meşhur.
Hareket akşamüstü dört gibi başlıyor, neredeyse akşam dokuza kadar devam ediyor.
Bu partilerin bir özelliği de fosforlu/keçeli kalemler!
Dağıtılan fosforlu kalemlerle herkes arkadaşının, sevgilisinin bedenine kafasına göre bir şeyler yazıp eğleniyor.
Geçen yıl da vardı bu eğlenceli ve fosforlu icraat.
Anladım ki bu yaz da Before Sunset’e giden gençliğin gözdesi yine.
Kısaca plaj dili diyorum ben buna.
Ya da: Beden WhatsApp’ı.
Kimi karşı tarafa söyleyemediği şeyleri yazıp rahatlıyor.
Kimi slogan cümleleri kullanıp sadece eğleniyor.
Kimi aşk/seks içerikli kelimeleri peş peşe sıralıyor, beden ve yazıyla karışık bir kışkırtma hali çıkıyor ortaya.
Çoğunluk İngilizce’den yana, Türkçe pek kullanılmıyor.
Belki Türkçe kelimelerin/cümlelerin uzunluğundan belki de İngilizce’nin daha ‘havalı’ görünmesinden; bilinmez.
Kamyon arkası yazıları misali.
O yazıların da kendine has bir dünyası, ironisi vardır ya, onun gibi.
Plajdaki bu ‘konuşan’ bedenlere bakınca aklıma ister istemez Peter Greenaway’in o meşhur filmi, The Pillow Book / Başucu Kitabı geliyor.
Elbette Before Sunset’teki parti gençliği o filmdeki iki aşık kadar sabırlı değil.
Keza durumlar, şartlar da aynı değil.
Filmdeki aşıklar birbirlerinin bedenine nakış gibi döşeniyordu yazıyı. Zaman harcıyorlardı.
Amaçları başkaydı. Paragraflar, beden kıvrımları arasında özenle süzülüyordu.
Yukarıdan aşağı, soldan sağa...
Şu anda ise, belki de her şey gibi, yazılar da kısa/net.
İşte bu yüzden çoğu zaman kelimeler havada asılı kalıyor, anlamlandırmak için çaba harcamak pek gerekmiyor.
Bakıp geçiyorsun. Gerçekten görmene gerek kalmıyor.
En çok gezen iki aşık çift
Önce Before Sunset’te sonra da Paparazzi’de gördüm.
Kenan İmirzalıoğlu-Sinem Kobal ile Özge Özpirinççi-Burak Yamantürk çiftini.
Hem ünlü hem birbirine aşık olmak hem de eve kapanmadan bol bol gezerek sosyalleşmek...
Üçü bir arada aslında zor iş.
Çünkü, özellikle popüler bir yere gittiklerinde, gözlerin üzerlerinde olması kaçınılmazdır.
Sadece meraktan değil, herkes onları arzuladığından!
Ya o ilişkiyi arzular insanlar ya da hayran oldukları o kadını/erkeği...
O yüzden bu iki çiftin bol bol gezmesini, meraklı gözlerin onları süzmesine aldırmadan salınmalarını, dans etmelerini nefis buluyorum.
Çeşme’den diğer notlar
Gündüz vakti plajda adamakıllı lezzetli bir şey yeme beklentisi içinde olanlar, Zio Beach içindeki Zio Pino’ya gitmeli. Papermoon’un şefi Giuseppe Pressani’ye emanet edilen Zio Pino’nun mutfağından çıkan makarnalar gerçekten nefismiş. Bizzat deneyimlendi, bir daha gelinmeli diye not düşüldü.
En özenli ve orijinal kahvaltının adresi hâlâ Su’dan. Alaçatı içindeki mekanın avokadolu yumurtası mutlaka denenmeli.
Bu arada mekan sahibesi Leyla Tabrizi akşam yemekleri için artık çok sık açmıyormuş Su’dan’ı. Sadece rezervasyon dolu olduğu vakit...
“Bu yaz böyle, kendimi dinliyorum” diyordu Tabrizi, halinden memnun Su’dan’ın bahçesinde.
İzmirli Diva Dergisi hafta sonu Çeşme’de en çok konuşulanlar arasındaydı. Çünkü 12. yaşını cuma ve cumartesi gerçekleştirdiği iki ayrı partiyle kutladı ünlü dergi. Önce Fly-Inn’de ertesi gece ise Red Cat’te yapılan partilere İstanbul’dan akın eden insan sayısı hayli fazlaydı.
Rakı balıktan vazgeçmem diyenlerden misiniz?
O zaman sizi Ada Balık’a alalım.
Şifne’nin biraz ilerisinde, Germiyan yalısı tarafında. Denize nazır, salaş bir restoran...
Bilen biliyor burayı zaten, hayli meşhur.
Keza gece vakti dayanamayıp denize gireni de öyle. Bakınız en güzel misal, bendeniz...
Paylaş