Paylaş
Maalesef hava yağmurluydu, o yüzden İstanbul’dan gelen yaklaşık 150 davetli gündüzlerini çoğunlukla otelin o meşhur disko toplu lounge kısmında geçirdi.
Şebnem Dönmez sıkıntıdan James Redfield’ın "Dokuz Kehanet" adlı kitabını okudu mesela.
Lounge kısmında yayılan bir diğer isim Eda Taşpınar’dı. Aynı gün bir gazete ekine en kocamanından resmi basıldığı için sevinçliydi. Bu arada Nurettin Bey kendisine "ikon can" diye sesleniyormuş, basında yer alan "moda ikonu" lafıyla dalga geçmek için...
Yalnız ikon can Eda’ya bir uyarı: Dize kadar uzanan sandaletlerini her yerde giymemeli. Hillside’daki ilk partide giydi mesela, hayal kırıklığına uğradık. Çünkü ikon dediğin bir giydiğini bir daha giymez. Yoksa işte ikoncuk olursun ya da baloncuk. Ya da Hasman’ın deyimiyle ikon can.
HANGİ FOTOĞRAFÇI UÇAĞI GECİKTİRDİ?
ELLE Dergisi organize edince otelde dört bir yanınız tasarımcı, modacı ve fotoğrafçı tabii...
Şimdi sıra onlarda. Önce Nihat Odabaşı... Antalya uçağına binmeden önce Liz Hurley’in aradığını ve yeni fotoğraflar istediğini anlatıyordu Odabaşı. Meğer uçağımız onun Liz Hurley konuşması yüzünden geç kalkmış.
Bunu da öğrenmiş oldum, intikam alınsın hemen...
En şık moda fotoğrafçısı ise Lara Sayılgan’dı. Prada, Gucci reklamlarından fırlamış gibi giyinmişti havaalanında.
Yaptığı çalışmalarla dikkat çeken bir başka fotoğrafçı Boğaç Dalkıran’dı. Aslında Boğaç’a sadece fotoğrafçı dememek lazım. Yakın zamanın yerli David LaChapelle’i desek Boğaç için yanlış olmaz.
Çalışmalarından birini bu sütunlara aktarıyorum ki, bizzat görün diye... Bu arada Boğaç’ı bu çalışmaları yapmaya iten tamamen aşk acısıymış. Sevgilisi Dilara’dan ayrıldıktan sonra içindeki zehri boşaltmak için (bu tamamen benim yorumum) bu yolu seçmiş.
Aşk acısı böyle bir şey işte: Adamı mahveder, öğütür, ama aslında deli gibi besler. Sık sık çekmek lazım, derim.
UCUZ TASARIM OPERASYONU
ELLE Fun&Fashion&Design’ın konuklarından biri de Hollandalı tasarımcı Jurgen Bey’di (soyadı böyle yazılıyor, yanlış yok). Jurgen’e göre yeni bir şey yaratmak saçma. Çünkü aklımıza gelen tüm soruların yanıtı yaşadığımız dünyanın içinde mevcut.
Bu noktadan yola çıkarak mini bir konferans da verdi Jurgen, Hillside’ın 9.5 adlı suitinde. Burası normalde balayı suiti. Yatağın önünde mesela koca bir jakuzi var.
Ama asıl dikkatimi çeken, banyodaki karşılıklı tuvaletlerdi.
Sevgililer birbirini işerken görsün diye yapmışlar herhalde, ama kaç Türk bunu yapar bilmem.
9.5 suitini Murat Patavi’nin sahibi olduğu Haaz Galeri’nin ürünleriyle doldurmuşlardı. Sadece ELLE organizasyonu için tabii...
Galerinin sorumlusu Mergim Odman’a dedim ki, "Şu lastiklere sarılmış sandalye ne kadar?"
400 Euro civarında olduğunu söyleyince Pelin Akat’la şöyle hain bir plan yaptık: Osmanbey’den aynı renk ve ölçüde lastik alınacak. Sandalyeler sarıp sarmalanacak. Sonra da dizayn sandalye diye satılacak. Herhalde bize maliyeti taş çatlasa 70 Euro filan olur.
Eh dizayn böyle bir şey, önemli olan fikri bulmak.
Biz fikri bulmadık ama çalıyoruz. Ne yapalım, hayat böyle bir şey...
Şaka bir yana, Pelin Akat’la ciddi konulara da dalmıyoruz değil.
"Ne olacak bu TV’deki yarışma rekabeti? Herkes ünlüleri yarıştırır oldu" diye sordum Pelin’e. "Yaz başı bu yarışmaları tüketiriz" dedi.
Laf lafı böyle -deliler gibi- açarken Pelin dedi ki, "Bir arkadaşımın yarışması için jüri aranıyormuş. İster misin?"
Malum, jüri can olmak (ikon can gibi bir şey) en revaçtaki işlerden biri şu sıralar.
Lakin Pelin yarışmanın diğer jüri canlarını sayınca "Kalsın" dedim tabii...
ELLE organizasyonuyla ilgili izlenimler şimdilik bu kadar efenim, diğer vukuatları çarşambaya aktaracağım.
Paylaş