Alkol promili ölçen bar

Reasürans içindeki yeni barlardan Therapy’nin şahane bir uygulaması var.

İsteyen herkesin alkol promili ölçülüyor! Böylece olası bir çevirmede kaç promil çıkacağınızı önceden tespit etmiş oluyorsunuz. Limiti aştıysanız da çareler sonsuz.

Ya limiti aşmamış birini bulup direksiyonu ona teslim edeceksiniz.

Ya da arabayı bırakıp taksiyle eve gideceksiniz.

Bilirim, genelde bunlar yapılmaz. Kaç promil olursa olsun direksiyon başına geçilir.

Kelle koltukta zar zor eve ulaşılır... Ertesi gün de arkadaşlara anlatılır, "Ya o kadar alkollüydüm ama yine de buldum evin yolunu" diye, kahramanca.

Therapy’de sadece promil ölçen alet yok tabii, çok iyi müzik var mesela.

Dj Cengiz işi matematiğe dökmüş, basbayağı hesap kitap yapıyor ritimler arasında.

Bu yüzdendir ki şarkı geçişleri çok iyi, akıyor.

Yanıbaşında konuşlandığım için epey kaptım işinin inceliklerini. Korksun benden.

Lakin Madonna’nın son cd’si yokmuş arşivinde, ayıpladım kendisini...

Son olarak, bu Reasürans barlarının bir iyi bir de kötü yanı var.

İyi yanı, insanların koridora taşabilmesi. Havalar, hani nasıl derler "mevsim normalleri üzerinde" seyrettiği için tüm barlar gibi, Therapy de o gece, yani cumartesi öyleydi.

Kalabalık taşıyordu mekandan.

Kötü yanı ise tuvaletlerin bir tane olması. Ve herkesin aynı anda işeme krizine girmesi.

Dolayısıyla kuyruk oluşması. "O da işin cilvesi" diyen çıkabilir tabii.

Gerçi insan tuvalet sırası beklerken o kadar da pozitif düşünemez herhalde.

Altı bin kişilik kısır döngü

İşletmeci Emre Ergani bizim "Normal misin?" programına konuktu geçen hafta.

Orada herkesin bildiği bir gerçeğin altını bir kez daha çizdi:

"Gece dışarı çıkıp eğlenenlerin sayısı en fazla altı bin kişidir.

Yıllardır tüm mekanlar bu altı bin kişinin etrafında döner. Bu değişmez".

Çok doğru. İstanbul’daki beş-altı popüler mekana gidin, hep aynı yüzlere rastlarsınız.

Herkes birbirine aşinadır, bir şekilde. Ne kadar sıkıcı değil mi?

Oysa gece dışarı çıkmanın pek itiraf edilmeyen, ama gayet içselleştirilmiş şöyle bir yönü de vardır: Yeni biri ya da birileriyle tanışmak.

E bu altı bin kişilik kısır döngüde, böylesi bir amaca ne kadar ulaşılabilir?

İşletmeciler sırf bu altı bin kişilik pastadan pay kapmak için birbirine benzer kulüpler açmak yerine başka bir şey yapmalı. "Diğerleri"ne ulaşmak için...

Bu da günün temennisi olsun. Diyorum.

Time Out’un gecesinden notlar

Time Out Dergisi’nin 6. Yeme - İçme Ödülleri gecesinin organizasyonu tek kelimeyle korkunçtu.

Bir kere ne ödül verenin ne de ödülü alanların söyledikleri anlaşıldı. Ses problemi vardı.

Hadi onu geçtim, bir de içeride "yağ terörü" vardı. "O da ne?" diyeceksiniz. Hemen anlatayım. Ödüller açıklanırken garsonlar ellerindeki tepsilerle davetlilere yiyecek ikramı yapıyordu.

Bir tepside bol yağlı ve soslu etler vardı. Kalabalıktan dolayı garsonlar tepsileri havalarda gezdirdiği için bir ara davetlilerin üzerine yağlar boca edildi. Yazık oldu takımlara...

Nitekim havada gezinen tepsilerden kaçmaktan kim ne ödül aldı hiç ilgilenemedim.

Sonra da dayanamayıp çıktım zaten.

Böyle bir geceyi niye daha geniş bir mekanda adamakıllı yapmazlar, anlamış değilim.

Gelelim takip ettiğim ödüllerin bazılarına... En iyi bar Lucca, en iyi yazlık mekan Cahide Sayfiye seçildi. Bence her ikisi de hak etti. En iyi Türk restoranı ise Kanyon Konyalı oldu.

İşte buna katılamıyorum ne yazık ki.

Gereğinden fazla pahalı, üstelik döneri abartıldığı kadar leziz değil Kanyon Konyalı’nın.

En yaratıcı yemek ise Müzedechanga’nın deniz fasulyesi ve Ayvalık favası oldu.

İkisini de merak ettim, eğer hálá varsa mönülerinde gidip tatmak lazım. Derim.
Yazarın Tüm Yazıları