En zor görev

Birkaç gün önce...

Haberin Devamı

Henüz dört yaşındaki yeğenim deniz kıyısına gitmek istedi. Tuttu elimi, gittik... Denize taş atmak istedi önce... Bir iki tane taş attıktan sonra "Denizin canı acıdı değil mi amca?" dedi. Üzülmüştü denize... Devam edemedi. Sonra bir yer gösterdi, "Haydi, şurada oturalım, denizi seyredelim." dedi, "Peki" dedim, gösterdiği yere oturduk. Denizi seyrettik. Sonra gözlerimizi kapattık, dalga seslerini dinledik. Birden alkışlamaya başladı. "Neden alkışlıyorsun?" dedim, "Denizi alkışlıyorum, ne güzel şarkı söylüyor değil mi?" dedi. Baktım ona... Şaşkınlıkla... Doğa ile konuşuyordu küçücük bir kız. Hissediyordu...

Ve bulutların arkasından kayıp giden Güneş'e el salladık. "Güle güle Güneş, yarın yine gel.

***

Haberin Devamı

Böyle yazmıştım küçük yeğenimle olan deniz kıyısı anımızı... Ne bilirdik saatler sonra babasının bu hayattan kayıp gideceğini. Gencecik ve hayatının baharında söndü gitti hayalleri kardeşimin. Günce'nin babasının...

Nasıl âşıktı babasına, nasıl hayrandı. Nasıl 'Canımmmm babam' derdi bilemezsiniz. Nasıl içten, nasıl gönülden... Kimse onun gibi 'canımmm' diyemez bu hayatta.

Evde ağıtlar, gencecik ve kocasına aşık bir kadın, oğlunu kaybetmiş bir ana, kardeşini kaybetmiş ben ve en küçük kardeşim Okan... Ve bir de Günce! Henüz dört yaşında, babasına hayran Günce... Nasıl söyleyecektik ona? Nasıl? Nasıl? Bu en zor görev bana düştü. Hayatını çocuklara adamış olan bana! Böyle söyledi Ayşe! Günce'nin annesi... "Ona sen söyle ağabey! Senden başka kimse söyleyemez."

Trafik kazasından sonra Günce'yi yakın dostlarımız götürmüştü. Ağıtlardan, gözyaşlarından kaçırmışlardı onu... Yanına gittim. Babasının trafik kazası geçirdiğini biliyordu. Çünkü bizim 'kötü kalpli' insanlarımız çocuğun başını okşayıp 'Yazıııık' demişlerdi. Küçücük bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmışlardı.

Haberin Devamı

Gittim, kapıda beni o karşıladı. Elimde bir çile(k)li dondurma! Beni görünce hemen boynuma sarıldı. "Canımmmm Ömüy amcam!"

İçim kan ağlarken ona gülümsedim. Saklambaç oynadık, biraz koştuk. Sonra bir odaya geçtik ve baş başa sohbet etmeye başladık. Onu bir koltuğa oturttum. "Seninle biraz konuşalım mı?" Büyüklere has bir edayla kafasını salladı, "Tamam."

"Bi'tanem, hani dün gece siz hastaneye gitmişsiniz ya!"


Üzgün bir yüzle, "Evet, ama babam kaza geçirmiş. Bana onu göstermediler. Hadi onun yanına gidelim. Babamı görelim amca..."


"Şimdi gidemeyiz bi'tanem. Onu daha uzak bir hastaneye götürmüşler."

O kocaman yüreği ile boynuma sarıldı Günce'm. Sanki olanları anlamıştı.

Haberin Devamı

"Baban kaza yapmış bi'tanem. Hani sen bisikletten düşmüştün de dizlerin kanamıştı ya, babanın da öyle olmuş. Bak işte buradaki çizikler gibi çizikler olmuş."

Ben böyle söyleyince yüzü bir birden değişti benim güzel Günce'min. "Çok mu kan olmuş."

"Evet, bi'tanem."

O güzel gözleri birden küçüldü, hüngür hüngür ağlamaya başladı. İki küçük eli ile yüzünü kapattı, "Çok mu acımış babamın dizleri?"

Ağladı, ağladı... Sarıldım ona...

"Babamı ne zaman göreceğim?"

"Artık göremeyebiliriz bi'tanem. Ama o bizi hep görecek. Baban şimdi çok uzaklarda..."

Günce ağlar, ağlar... "Ama ben babamı çok seviyorum. Beni kim bisiklete bindirecek? Bana kim dondurma alacak? Beni kim gezmeye götürecek?" Sorular sorular... "Babam nereye gitti şimdi?"

Haberin Devamı

"Saffet dedenin yanına gitti..."

"Babam öldü mü Ömür amca. Onu da mı gömecekler dedem gibi..."

Bu küçücük yürekten çok ağır sorular... Haydi gel de hepsine yanıt ver!

Psikolog ve pedagoglarla konuştum. Töreni mutlaka gösterin, dediler. Aldım kucağıma...

"Bi'tanem... Şimdi baban için bir tören yapılacak biz de onun yanına gideceğiz, ama o bize dokunamayacak. Biz onu göreceğiz, tamam mı?"

"Tamam" dedi, ağlıyordu, sarıldım ona sıkıca, gittik. Camideki cenaze töreninde o kucağımda. Herkese tembih ettik, "Lütfen kimse ona bir şey söylemesin."

Tabutun önünde durduk. "Baban burada kızım. Şimdi ona veda edeceğiz."

"Hayıııır! Açın, babamı göreceğim." "Canımmmm babam canımmm."

Haberin Devamı

Ağladı, boynuma sarıldı... Artık iyice anlamıştı.

Olaydan sonra annesini hiç göstermemiştik ona. Görmesi lazımdı artık... "Anneni görmek ister misin?" dedim, başını öne eğdi, dudaklarını büzdü. "Yoksa annem de mi öldü?" dedi, yeniden ağlamaya başladı. Hüngür hüngür, içini çeke çeke...

"Hayııır dedim, hayır bi'tanem. Haydi şimdi götüreyim seni..." Ana kız kucaklaştılar. Ortalıkta çıt yok. Ayşe güçlü olmaya çalıştı, çocuğunu üzecek şeylerden uzak durdu.

Kardeşim Onur, gitti... Daha 30 yaşında ve hayatının baharındayken. Ardında dört yaşında, dünya tatlısı bir kız bırakarak...

"Zincirlerinden kopmuş bir dünya" diliyorduk... İşte zincirlerinden kopmuş bir dünya! Halkalarımız koptu, azaldık.

***

Şehit cenazelerine çok üzülürdüm, içim kanardı. O yetim kalan çocuklar beni parçalardı. Ama daha önce hiçbirinin acısını bu kadar derinden anlamamıştım. Artık anlıyorum...

**

Herkes sevdiklerine sahip çıksın. Bu ülke, bu insanlar, bu değerler bizim. Sevmeyi bilmedikçe güçlü olmamız zor. Benim küçük ama dev yürekli Günce'm de sevmeyi bildiği için çok güçlü... Herkes öğrensin sevmeyi. Herkes...

Yazarın Tüm Yazıları