Paylaş
“Her gün ama her gün aynı şeyi yazacağım; sokaklara çöp atamazsınız. Çöp kutusu bulamayınca çöpünü elinde taşıyanlar bu ülkenin aydınlık yüzüdür. Elindeki çöpü çöp kovasına atan kaç kişiyiz?” diye yazdı. O kadar haklı ki.
Bu çabasına sonuna kadar ben de destek veriyorum.
İnsan çöpe atacağı şeyi neden yere atar gerçekten de?
Dünyayı temizlemeye kendi kapımızın önünden başlamalıyız.
Normal olan, olması gereken yere çöp atmamak zaten.
Yere çöp atanlara keşke çok ağır cezalar gelse.
Ve keşke yere çöp atanı görenler kafasını çevirmese, uyarmadan geçmese.
Ve bir de yere atılan sakızlar var.
O sakızların onları ekmek sanarak yemeye çalışan kuşların gagalarına yapıştığını ve gagalarını açmalarına engel olarak açlıktan ölmelerine neden olduğunu biliyor musunuz?
Ne sakız, ne maske, ne sigara izmariti ne de başka bir şey... Lütfen yere çöp atmayın, lütfen.
Jake Gyllenhaal varsa izlenir
Koronanın hayatı tamamen durdurduğu dönemde Hollywood ne yapmış olabilir diye düşününce, akla hemen kalabalığı az olan setler geliyor.
Ama bu kadarını da düşünür müydük bilmiyorum.
Yani tek bir oyuncu ile aynı mekanda başlayıp yine aynı mekanda biten bir film!
Vizyonun ve Netflix’in yeni filmlerinden olan “Suçlu” (The Guilty) işte böyle bir film.
Antoine Fuqua’nın yönettiği bu yeniden çevrimde (orijinal filmin adı “Den Skyldige”) başrolde Jake Gyllenhaal var.
911 Acil Yardım Hattı’nda çalışan polis memuru Joe, kaçırıldığını söyleyen bir kadının araması sonrasında hem vicdanı hem de kendi geçmişiyle yüzleşiyor.
Jake Gyllenhaal adını duyunca “Suçlu”yu sorgulamadan izleyecekler vardır mutlaka.
Ben de onlardandım, üstelik yönetmen koltuğu da sağlam olunca filmi kaçırmadım.
Sürprizli film, Jake Gyllenhaal’un başarılı oyunculuğuna rağmen bir noktada tekrara düşüp sıkıcı olmaya başlıyor.
Ama kısa süreliğine. Neyse ki sonradan toparlıyor.
Aksiyon olmadan o aksiyonu hissettirmesi açısından da başarılı bir film var karşımızda.
Aynı şey yaratılan gerilim için de geçerli.
Sadece telefon konuşmaları ile bizim hayalimizde canlanan olaylar sayesinde tansiyon yükseliyor.
Filmi izlerken 911’de (bizdeki 155) telefon başında olmanın nasıl zor bir şey olduğunu anlıyor insan.
Allah onlara, polislere, emniyet güçlerine gerçekten kolaylıklar versin.
Kurt ve kuzular
Sosyal medyada çokça alıntılanan bir deney var...
İki kuzu ve bir kurtla yaptığı söyleniyor ünlü filozofun bu deneyi.
Aynı yaşta, aynı kiloda, aynı cinste iki kuzuyu yan yana kafeslere koyuyor, eşit şartlarda bakıyor, aynı miktarda yem ve su veriyor.
Kuzuların birbirlerinden tek farkı, birinin yan kafesteki kurdu görebilmesi.
Aylar sonra kurdu gören kuzu zayıflıyor, güçten düşüp ölüyor.
Kurt kuzuya fiziksel anlamda bir şey yapmıyor ama kuzu yaşadığı stres ve korkudan hayatını kaybediyor.
Kurdu görmeyen diğer kuzu ise huzurlu ve mutlu bir halde değişimini sürdürüyor.
Zihnin sağlık ve bünye üzerindeki etkisini gösteren bu deneyden çıkarılacak ders şu: Sağlığınızı korumak istiyorsanız stres, kaygı ve endişeden uzak bir hayat yaşayın.
Kafanıza hiçbir şeyi takmamaya çalışın.
Unutulmayan bir film repliği
“Sen hiç insan kalbi gördün mü?
Kana bulanmış bir yumruğa benzer.” (Closer)
Paylaş