Paylaş
“Yeraltı”, 31. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu, En İyi Görüntü, En İyi Erkek Oyuncu (Engin Günaydın) ve Radikal Halk Jürisi ödüllerini aldı.
Ve şimdi sadece 25 sinema salonunda vizyonda!
Kopya sayısına göre yapılan sıralamada 21’inci.
Önünde, yarısı film demeye bin şahit isteyecek 20 film var.
Güneydoğu, Doğu Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Kıbrıs’ta tek bir kopyası bile yok. Zaten gösterildiği yerlerde de kaç hafta vizyonda kalır bilinmez.
Çok daha fazla salonda olmalıydı.
Bu filmin geniş dağılımına karşı olarak şu gerekçeler sıralanıyor:
Zeki Demirkubuz filmidir, dramdır, eleştirmenler beğenmiş, festivalde ödül de almıştır, zor izlenir, seyirci gelmez...
Ama hayat öyle değil işte, olmamalı da.
“Yeraltı”nın ana karakteri, sıradan hayatı olan küçük memur Muharrem’in iç sıkıntıları, bunalımları, küçük hesapları, kıskançlıkları o kadar tanıdık, o kadar bizden, o kadar hayata dair ki...
Ve filmde bunlar o kadar iyi anlatılıyor ki...
“Yeraltı kasvetli, ruhumuzu sıkıyor” diyenlere, her şey eğlenmek ve kolay yaşamak değildir, hayatı daha ne kadar hafife alacaksınız diyorum.
Mete’yi kaybetmişiz
Mehmet Yılmaz’ın köşesinde “Mete Türkben’i kaybettik” başlığını okuduğumda nefesim kesildi.
Gözlerimden yaşlar boşaldı, ağladım sessizce.
Mete Türkben’le Doğan Dergi Grubu’nda Focus Dergisi’nin yazı işlerinde çok uzun yıllar birlikte çalışmıştık.
Çok değerli bir yazardı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra İtalya’ya gitmiş, bir süre orada yaşamış, ardından Türkiye’ye dönerek araştırmacı, çevirmen ve yazar olarak çalışmaya başlamıştı.
Sıra dışıydı, diplomat olabilecekken kitapları, dergileri seçmiş, sanatla ilgilenmiş, iç dünyasını zenginleştirmeyi paraya pula tercih etmişti.
Sadece iş arkadaşım değil, özelimi paylaşıp özelini dinlediğim ender kişilerden biri olmuştu.
Bir zamanlar yediğimin içtiğimin ayrı gitmediği, ailece görüştüğümüz, birlikte tatillere çıktığımız, kendisinden sadece iş güçle değil hayatla ilgili de çok şey öğrendiğim Mete Türkben ölmüştü ve ben bunu gazeteden öğreniyordum.
İşte o an lanet ettim bu saçma koşuşturmacaya, yaşamın rüzgarıyla değişen önceliklerime.
Bir zamanlar canım ciğerim olmuş bir insanı uzun yıllar göremeyecek, telefonla bile iki laf etmeyecek, haber alamayacak hale gelmişsem yazıklar olsun bana, bu hayata.
Nur içinde yat Mete.
Ayrı kaldığımız yılların acısını seni bir daha göremeyeceğimi anladığım o andan beri artık çok daha derinden hissediyorum.
Seni, sohbetini çok özleyeceğim.
Harry Potter’ın izini sürmek
Önce Avrupa Korosu, sonra da AG34’te birlikte şarkı söylediğim arkadaşım Hüseyin Denizli, deniz, güneş, yan gelip yatma tatillerinden sıkılmış olanların tahmininden de fazla olduğunu görünce alternatiflerle gelen bir tur şirketi kurdu.
Passiontravel’ı birkaç örnekle anlatayım.
19-22 Nisan arasında Londra’da Senfonik Rock Turu var. Bu tur, We Will Rock You müzikali, Royal Filarmoni’den senfonik rock konseri, rock müzik yıldızlarının yaşadığı ve çaldığı yerlere rock turu gibi pek çok etkinliği içinde barındırıyor.
14-17 Haziran günleri arasında Londra’da Harry Potter’ın izini sürecekler. Harry Potter’ın sihirli dünyasına modellik yapan Oxford Üniversitesi, filmin çekildiği Warner Bros. Stüdyoları tur kapmasında.
Oraya kadar gitmişken çok sevilen bir filmin yine çok sevilen müzikaline de gidilecek. Aslan Kral müzikali gezinin önemli duraklarından.
21-24 Haziran’daki İtalya Dolce Vita turu ise Fellini’nin o ünlü filminin çekildiği mekanlarda katılanlara “Tatlı Hayat” yaşatacak.
1960’lı yılların en meşhur filmi “La Dolce Vita”nın çekildiği Roma sokaklarında biraz sanat, biraz tarih, biraz moda, biraz yemek, biraz sinema, çokça keyifle yaşamın tadını çıkarmak isteyenlere.
Paylaş