Paylaş
“Evlilik mutlu sondur ya da belki de mutluluğun sonu. Film, bu gelgitleri anlatıyor ama tavrını da evlilikten yana koyuyor” diye açtım biraz konuyu.
Ve anladım ki Özcan bu filmin senaryosunu yazarken ilişkilerin, evliliğin ve de kadın ruhunun sırrını çözmüş.
“Erkek, evliliği düzenli hayat olarak adlediyor” diyor, “Mutlu oluyor da bundan. Bir süre sonra sevgilisine, eşine, evliliğe reflekslerini yitirmeye başlıyor. Aşkı değil ama sadece reflekslerini yitirmeye başlıyor. Kadın ise öyle değil, yenilik istiyor, devinim içinde, sürekli hareket halinde.”
“Aşk zaman içinde bir şeylere dönüşüyor o zaman?”
“Aşk başka bir şeye dönüşüyor ama bu dönüştüğü şey aşktan daha değersiz değil, hatta tam tersi çok daha değerli bir şey. Aşk dediğimiz gibi çok riskli, hata yaptıran, yanlış yaptıran, evet o an bize çok adrenalin ve mutluluk veren, çekilen acıyla bile çok iyi gelen bir durum. Ama daha sonra elle tutulan bir mutluluğa gidiyor o aşk. Hani artık onsuz bir şey yapmama duygusu, karşı tarafa artık gerçek anlamda hayat arkadaşım demeye başlama durumu, bunlar gerçekten çok kıymetli, değerli şeyler.”
ÇAĞAN IRMAK VE ERTEM EĞİLMEZ’İN İZİNDEN
“Ya Sonra” ile ilgili tartışılan, konuşulan konulardan biri de Özcan Deniz’in yönetmen koltuğuna oturması. Bu noktada araya girerek, Özcan’ın yönetmenliğinin bir anda, sürpriz yumurtadan çıkmadığını söylemem gerek. “Ya Sonra”, Özcan Deniz’in ilk yönetmenliği ama onun kamera arkasındaki varlığı eskiye dayanıyor, ta “Asmalı Konak” zamanına.
“Çağan Irmak’la ‘Asmalı Konak’ zamanında birlikte çalışırken ‘Oğlum git uyu artık’ diyordu bana. İşim olmadığı zamanlarda çayımı alıp monitörün orada duruyordum. Gözüm hep Çağan’daydı. Mahinur Ergun’la da iki yıl senaryo çalıştık. Çok şey öğrendim ondan, ‘Haziran Gecesi’ni beraber yazıyorduk, ben öyküsünü yazıyordum o senaristliğini yapıyordu. Meral Okay da bana çok ilham vermiştir. Ve tabii Ertem Eğilmez. O film çekerken, kendime hoca olarak duvara astığım kişidir. Yıllar önce Türk sinemasında yakaladığı sıcaklığın aynısını yakalamak için onun filmlerini kare kare inceledim.
SEZEN AKSU’NUN UĞURUNA İNANMAK
“Ya Sonra”nın ilk gösterimini Sezen Aksu için yapan Özcan Deniz onun uğuruna inanıyor. “Sezen Aksu’nun kendine ait bir enerjisi var. Evine gittiğinizde kedisi köpeği bile farklı. Zaten şarkısı da var filmde.”
Ve bu noktada müsaadenizle ben devreye girmek istiyorum.
“Ya Sonra”yı izlerken ilk gözyaşımın Sezen Aksu’nun “Seni Kimler Aldı” şarkısının çaldığı sahnede akmaya başladığını itiraf etmeliyim. Özcan Deniz’e o dokunaklı sahneyi yazdıran da bu şarkıymış zaten.
Tokat gibi gelen bir ayrılık düşünün ve fonda Sezen Aksu “seni kimler aldı, kimler öpüyor seni, dudağında dilinde ellerin izi var” desin.
Şimdi gelin de tutun gözyaşlarınızı...
Mısır cinayeti!
Litvanya’da bir adam gürültülü mısır yedi diye kavga ettiği kişiyi silahla vurarak öldürmüş.
Litvanya’da alışveriş merkezi ya da sinemalara girerken güvenlik kontrolü yapılmıyor demek ki. Beline silahı takan dalıyor içeri, filmi silahıyla izliyor.
Ama konumuz bu değil tabii.
Bu olaydan sonra sinemada gürültülü mısır yemek sorunsalı yeniden gündeme geldi.
Kabul edelim, sinemada mısır yemek büyük zevk aslında. Hatta belki de bir çoğu için sinemaya gitme nedenlerinden biri.
Mısırın, sessiz sahnelerde yiyene kendini kötü hissettirse de, gürültülü, patlamalı, çatlamalı sahnelere yerken verdiği keyfe diyecek yok.
İşin ticari kısmı da düşünüldüğünde “sinemalarda mısır satmayın” fetvası vermek saçma olur gerçekten de.
Peki ne yapılabilir?
Cinayete kadar gidebildiğini gördüğümüz kavgaları önlemek adına mısırı usturuplu, ağzı şapırdatmadan yemek ya da alternatif yiyecekler önerilebilir aslında.
İstinye Park sinemalarında, Yoort’ta taze meyveli probiyotik yoğurdu ben çok seviyorum mesela.
Ve tabii bir de yılların vazgeçilmezi olan frigo var.
Mısırı ya sessiz yiyin, olmuyorsa alternatiflerini değerlendirin derim.
Paylaş