Paylaş
Bir kere insanın üzerine büyük bir sorumluluk biniyor. Mustafa Altıoklar “Jüri çok önemlidir, yeri gelir jüri kararı ölüme de götürür, ölümden de döndürür, burada ise biz bir sinemacının geleceğini etkileyecek bir karar veriyoruz” deyince zaten şöyle bir durdum. Evet, Altın Portakallı ya da Portakalsız olmak gerçekten de fark yaratan bir şeydi.
Antalya’da ikinci kez jüri başkanlığı yaptığı için hepimize göre çok daha tecrübeli olan Erden Kıral’ın daha ilk günden toplantı koymuş olması da işin ciddiyetini ve farkını kavramama yetti de arttı bile.
Geleyim durumun insan bedeni üzerindeki etkisine.
Bir kere, alınan sorumluluğu düşündükçe insana büyük bir ağırlık çöküyor. Tek bir ayrıntıyı kaçırmamak için gözlerimizi dört açıp izliyoruz filmleri.
Bir de insanda acayip bir otokontrol durumu başlıyor. Bırakın soru soranlara üç maymunu oynamayı, otel odasında yalnızken, kendi kendime bile filmlerle ilgili konuşmuyor olmam, yerin kulağı vardır demem bundan herhalde (her konuda fikrini bekletmeden söylemeye alışmış bir gazeteci ve sinema yazarı olarak nasıl bir metamorfoz geçirdiğimi anlayın artık).
Kısacası bu iş insanı ciddi ciddi zorluyor ve tabii olgunlaştırıyor.
46. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Jürisi olarak cumartesi gününden beri film izliyoruz.
İşi yarıladık sayılır ve şimdiye kadar gördüklerimiz bile yarışın ne kadar çetin geçeceğinin kanıtı gibi.
Cumartesi günü bir odaya kapanıp, saatler sürecek toplantının ardından karara varacağız. Biz 3-4 saatlik bir toplantı öngörüyoruz, ama bana fazlası da olabilir gibi geliyor.
Ve iddia ediyoruz, bu kez sonuçlar kapanış töreni öncesinde internete ya da fısıltı gazetesine sızmayacak. Twitter’da kimi takip ederseniz edin, sonuçları öğrenemeyeceksiniz.
Ve böylece ödül alan almayan herkes kapanış törenine katılmış olacak. Heyecan son ana kadar sürecek.
Bu konuda ciddi önlemler alındı.
Bundan önceki yıllarda sonuçların nasıl sızdığını, bizim bu yıl neler planladığımızı, nasıl tedbirler alacağımızı şimdi değil ama festival sonrasındaki yazılarda anlatacağım.
Halit Refiğ, Allah’ın sevgili kuluymuş
Usta yönetmen Halit Refiğ’in ölümü bekleniyordu. Hatta açılış gecesinde Müjde Ar ıslak gözlerle “Halit Ağabey hiç iyi değil” diyordu. Yine de gideceğine inanmak istemedik, hiç olmayacakmış gibi düşündük.
Ama oldu. Pazar günü güneşli Antalya sabahında Altın Portakal Film Festivali’ne kara bulutlar çöktü.
“Gurbet Kuşları” filmiyle En ıyi Film ve Yönetmen dallarında 1964’te Altın Portakal alan Halit Refiğ’in ölüm haberi, 60’lı yılların sinemasının yüceltildiği açılış töreninin ardından burada büyük bir hüzün yarattı.
Refiğ’i, yarın akşam gerçekleşecek olan Onur Ödülleri gecesinde özel bir bölümle anacağız.
Ustanın Altın Portakallı filmi “Gurbet Kuşları” da festival programına alındı.
Türk sinemasının bu büyük yönetmenine, şu sırada sinemanın kalbinin attığı Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde uğurlanmak nasipmiş.
Hem de Altın Portakal aldığı filmle.
Allah’ın sevgili kulu olmak böyle bir şey olsa gerek.
Teşekkür ettiler, biz utandık
Antalya Altın Portakal Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar, festivaldeki ilk yılında açılışı 60’lı yılların sinemasına adayarak çok doğru bir iş yaptı.
Açılış töreni, evet, biraz uzundu. şarkılar biraz daha az olabilirdi.
Ama bence temasını 60’lı yıllar olarak belirlemesi ve Türk sinemasını Türk sineması yapan devler geçidi olması açısından da son derece önemli ve anlamlıydı.
Geceyi, formundan hiçbir şey kaybetmediğini kanıtlayan Halit Kıvanç’la birlikte sunan Nehir Erdoğan’ın da dediği gibi bizler 60’lı yıllarda yoktuk ama filmler sayesinde o yılların Türkiye’sini, toplum yapısını tanımış olduk.
Açılışta sahneye kimler çıkmadı ki; Eşref Kolçak, Nilüfer Aydan, Suzan Avcı, Gönül Yazar, ızzet Günay, Ekrem Bora, Suna Selen, Tijen Par, Tanju Gürsu, Devlet Devrim, Ediz Hun, Mine Soley, Salih Güney, Parla şenol, Yusuf Sezgin, Süleyman Turan, Kuzey Vargın, Fatma Karanfil, Engin Çağlar, Selma Güneri, Halit Akçatepe.
Yaptıkları konuşmalarda en çok “festival yönetimine bizi buraya davet ettikleri için teşekkür ediyoruz” kısmına takıldım.
Teşekkür ne demekti?
Bu festivaller onların değil miydi zaten?
Keşke her film festivalinde ıstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Bursa’da yaşayan bu dev sinemacılar için bir gece düzenlense. Bir gün bile olsa onları tek çatı altında görsek, sohbet etsek, anılarına ortak olsak.
Geçen gece çok güzeldi, geldikleri için asıl biz onlara teşekkür ediyoruz.
Bir insan kızı, dokuz köpeği var
“Oğlum’u kıskanıyorlar” yazım üzerine o kadar çok mail aldım ki, yazan, destek olan herkese teşekkür ediyorum. Ne güzel ki evde besledikleri hayvanları da aileden görenler sandığımdan çokmuş.
Gelen maillerden bir tanesi çok hoşuma gitti. Emine Coşur, “10 çocuklu bir anneyim” demiş. Bir insan kızı, dokuz tane de köpeği olduğunu yazmış. Kızı Meriç 3,5 yaşında ve kreşte kendisine yöneltilen “Kaç kardeşsiniz” sorularını “Evde iki kardeşiz, babamın işyerinde ise dokuz kardeşim var” diye cevaplıyormuş.
Biz de bu dört ayaklı yavrularımızla onların asla hissedemeyeceği duyguları yaşamaya devam edelim.”
Paylaş