Şafak Sezer, Kadri’nin Götürdüğü Yere Git adlı filmde beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
Filme ısınamadığını ve ucundan tuttuğunu düşündüğümü yazmıştım. Oysa Kutsal Damacana’da durum böyle miydi? Resmen döktürmüştü. Yeni filmi Kolpaçino’da ise Şafak Sezer’in filmi sahiplenme duygusu tavan yapmış! Nasıl mı? Geçen gece filmin kaba kurgusunu izlemek üzere Şafak’ın evinde toplandık. Şafak, hikâye ve oyunculuklar için yaptıklarından sahne seçimlerine kadar her şeye filmin yapımcısı ya da yönetmeni kadar hakim. Bu da filmin her karesine yansımış. Kolpaçino başarılı bir komedi filmi olmuş; son zamanlarda bu kadar çok güldüğümü hatırlamıyorum. Kızıl saçlar ve yeşil gözlerle kamera karşısına geçen Şafak Sezer, evini kumarbazlara kiraya veren bir zengin çocuğunu oynuyor. Kumar masasında çıkan kavgada silahlar konuşunca işe cesetler ve mafya giriyor. Cesetlerden kurtulmak isteyen kafadarların başına da gelmedik kalmıyor. Ruh çağırma sahnesi, Hakan Aysev’in mafya patronu ve sevgilisi için şarkı söylediği sahne ve kafadarların cesetlerle yolcuk yaptığı sahneler şahane. Mafya babasını canlandıran Hakan Ural’ın performansını da gayet iyi buldum. Bir de kamera arkası görüntüleri var ki, filmin sonuna damgayı vuruyor. 2009’un güldürecek Türk filmleri listesine 29 Ekim’de vizyonda girecek olan Kolpaçino’yu ilk sıralara yazabiliriz.
Alaçatı’dan Türkiye manzaraları
13 yaşındaki Yağmur, yaz başında okulla birlikte sörf kampındaydı. 15 yaşındaki Tayga deseniz, bu yıl Geleceğin Yıldızları ile bir hafta sörf yaptı. Geçen hafta sonu biz de kızları alıp üç gün Alaçatı’ya, sörf yapmaya kaçtık. Alaçatı fena halde kalabalık, iğne atsanız denize düşmez. Eline sörf tahtasını alan buraya gelmiş (biz de dahil tabii)! Dünyanın en iyi rüzgar alan üçüncü yeri olan Alaçatı, sığ denizi (board’dan sık sık düşen acemiler için biçilmiş kaftan, bir de köpekbalığı riski yok tabii), dinmeyen rüzgarı ve keyifli dalgalarıyla bir başka. Dünyaca ünlü olması, “sörf cenneti” olarak adlandırılması boşuna değil. Yazın sörf yapıp da doyamayanlara bir öneri; Alaçatı’da kışın da sörf yapılıyor. Uygun giysileri ve şapkayı giydikten sonra soğuk işlemiyormuş. Üstelik kışın bu iş çok daha heyecanlı oluyormuş. Aklınızda olsun.
SOSYETE SPORDAN UZAK!
Meşhur pazarıyla zamanında Semih Kaplanoğlu’nun Herkes Kendi Evine filmine mekân olan Alaçatı’nın bir başka özelliği de bütün yaz güneşlenen ve sonra gece hayatında havasını atan sosyetiklerle buranın kimyasının tutmuyor olması. Bodrum Uludağ ise, Alaçatı Kartalkaya. Yani buraya daha çok spor yapmak için geliyorlar. Bölgedeki otel sayısı sınırlı (biz Ilıca’da yeni açılan Radisson SAS’ta kaldık, otelin spa merkezi, kükürtlü havuzu şahane, sörf sonrasında iyi geliyor). Otelde kalmayanlar için karavanlar mantıklı bir alternatif. Üstelik ekonomik olduğu kadar da eğlenceli görünüyor. Özellikle de gençler için. Başta Active ve Orso olmak üzere, sahildeki tüm sörf merkezinde gençlerin yoğunluğu dikkatimi çekti. Tayga, Robert Kolej’den, Üsküdar Amerikan’dan, Alman Lisesi’nden bir sürü arkadaşıyla karşılaştı burada. Aynı gençler kışın kayakta, yazın sörfte ve golfte buluşuyorlar. İran, Fas modeli olur muyuz derken bir yanda da spor yapan, iyi okullarda okuyan, oturmasını kalkmasını bilen, zeki ve her anlamda batılı gençler yetişiyor. Ben de onların varlığından müthiş keyif alıyorum. Yurtdışına kaçmayıp, Türkiye’de kalırlar umarım.