Michael Douglas’ın seks bağımlılığını bilmeyen yoktur.
Bu hastalığa Sharon Stone’la başrolü paylaştığı "Temel İçgüdü" filminde yakalandığı söylenir.
Ünlü aktörün ilk eşi Diandra, kocasının kendisini hiç durmadan aldattığını öğrenince boşanma kararı almıştı.
Özel hayatı mahvolan, dedikoduları ayyuka çıkan Douglas, kariyeri de tehlikeye girince soluğu bir klinikte aldı tabii.
Tedavisi tamamlandıktan sonra da aşık oldu ve Catherine Zeta-Jones’la evlendi.
Bağımlılığından kurtulmuş olan Douglas şimdi Zeta-Jones’la mutlu bir birliktelik yaşıyor.
Ama zatıalleri o tatsız sıfattan kurtulmuş değiller.
Douglas’a en son bir seks bağımlısını oynaması teklif edildi.
Yapımcılar uyanık, amaçları tabii ki filmin çok konuşulmasını sağlamak.
Michael Douglas ise bence bu rolü kabul ederek hayatının hatasını yapıyor.
Bu filmle birlikte bir kez daha eski defterleri açıp, ’seks bağımlısını oynayan eski seks bağımlısını izlemek nasıl olur’, ’filme yaşadıklarından ne katar acaba’ tarzı geyiklerine kapı aralayacağına, ’geçmiş geçmiştir’ diyerek o konunun açılmasına bile izin vermemeliydi.
Eşcinseli oynamak için eşcinsel, akıl hastasını oynamak için hastanelik olmak gerekmiyor. Oyuncu olmak yeterli.
Ben şimdiden söyleyeyim, yapımcıların oyununa geldiğini düşündüğüm Michael Douglas’ı bu rolde izlemeye dayanamayacağım.
Sigaranın bir zararı daha var
Hürriyet Cumartesi’de Mesude Erşan yazdı: Erkekler sigarayı bırakmaya çalışırken kadınlar içmeye başlıyormuş. Genç kızlarda sigaraya başlama oranı çok yüksekmiş.
Sigaradan nefret eden biri olarak, hemcinslerim için hemen duruma müdahale etmem gerek.
Sosyal ortamlarda kendilerini güçlü hissetmek isteyen kadınlar, erkeklere özenerek, belki hava atmak, belki havalarını değiştirmek için bu zehire alışıyorlar.
Sigaranın herkesçe bilinen zararlarını tekrarlamayıp, olaya etkili olacağını umduğum başka bir noktadan gireceğim.
Kadınlar o kötü kokunun ilişkilerini zedeleyeceğini, hatta terk edilmelerine neden olabileceğini düşünmüyorlar mı acaba?
Az içiyorum, keyif için günde bir tane diyerek de kendilerini kandırmasınlar lütfen.
Sadece ağıza ve ellere değil, tüm vücuda sinen o kötü koku için tek bir sigara bile yetiyor.
Kadına da bu koku hiç yakışmıyor. Aman diyorum, sigaradan uzak duralım.
Bakın erkekler de bırakıyormuş zaten.
Yine, yeniden Mamma Mia
Nasıl ki Victoria-David Beckham 7 kez izlemiş, ben de 7 kez yazabilirim.
Dünyayı sarsan sayılı müzikallerden biri olan Mamma Mia, 7 Ekim’de Türkiye’ye geliyor.
Mamma Mia’yı Londra’da 7 değil ama 3 kez izlemişliğim var. Üstüne bir de sinemada filmini gördük (ve Meryl Streep’in önünde eğildik) tabii. Ama fark etmez Mamma Mia’ya yine, yine, yine giderim ve sıkılmam.
Buraya geldiğinde koşarak gidip izleyeceğim zaten.
O eğlenceli, kıpır kıpır şov, insanı kendinden geçiren, dans ettiren ABBA şarkıları ve tabii unutulmaz ’The Winner Takes It All’ düeti kaçmaz.
Bir çadır da köpeklere
Geçen gün bir ramazan çadırının yanından geçerken birden "köpekler için niye böyle çadırlar olmasın ki" deyiverdim.
İster insan olsun, ister köpek, iyilik yapmak, aç karınları doyurmak bir ibadet şekli değil midir?
Arabadakiler "yine uçtun gittin, kendine gel" demediler ama yüzüme öyle tuhaf baktılar ki, ben onu, hatta daha fazlasını anladım o bakışlardan. Oysa sokak köpeklerine düzenli olarak yemek verildiği çadırlar olsa fena mı olur?
Her gece belli saatlerde yemekler verilir. Hatta belli aralıklarla veterinerler de o çadırları ziyaret eder, kısırlaştırma, aşılama işlemlerini hayvanların ev olarak algıladıkları bu yerlerde yaparlar.
Gerçekten uçtum mu acaba? Bir gün benimle aynı hayali kuracak olan bir hayır ve hayvan sever çıkmaz mı dersiniz?