Geçen hafta iki gece üst üste Rumeli Hisarı’nda sahneye çıktım.
Şaka değil, ilki Ferhat Göçer, ikincisi ise Mustafa Sandal’laydı.
Rumeli Hisarı tarihinin bu son iki konserinde öyle bir izdiham vardı ki, organizatör Murat Yıldırım çareyi sahneye sandalye koymakta bulmuş.
Bu iki muhteşem konseri resmen sahnenin içinden izledik.
Şöyle bir geriye baktım da, Rumeli Hisarı’nı her yıl 30 Ağustos’a denk gelen Mustafa Sandal konserleriyle sevmişim.
Finali yine onunla yapmak varmış.
"Araba", "Bu Kız Beni Görmeli" gibi eski, saf, naif şarkılardan, "Çoban"a ve Sinan Akçil’e ait "İndir" gibi yeni, olgun şarkılara.
Musti’yle ilk tanışmamızdan bu yana olan zamanda yolculuk sırasında çok şey geçti gözümün önünden.
Baba olduktan sonra olgunlaştığınıama çocuksu, enerjik halinden, dinamizminden hiçbir şey kaybetmediğini gördüm.
Tabii bir de onun pozitif enerjisi, sevgiye dayalı hayat felsefesi ve dostluğundan söz etmem gerek.
Konser sonrasındaki sohbetimiz öyle iyi geldi ki.
Bana beni anlattı, içimdeki değerleri anlamamı, güçlü hissetmemi, sevdiklerime daha da sıkı sarılmamı sağladı.
O, terapi gibi geçen konserlerinde yaydığı pozitif enerjiyi arkadaşlarına da yansıtmasını çok iyi bilen bir duygu adamı.
Hem kendim hem de o gece Hisar’ı dolduranlar adına; teşekkürler Musti...
Bodrum ve Ramazan
Bodrum’da sezon sona ermek üzereyken, otel ve gece kulübü işletmecilerini eylül ayının ve gelecek yazın kaygısı sarmış durumda.
Ramazan öne geldikçe yerli turist için yaz sezonu kısalıyor.
İşletmeleri kara kara düşündüren de bu zaten.
Geçenlerde Toprak Sanat sergilerini gezmek için The Marmara Bodrum’a uğradım ve otelin müdürü Gülseli Budak’la konuştum.
Onlar çözümü Avrupalı müşteriye yönelmekte bulmuşlar. Şimdiden otelin yarısını yabancılar doldurmuş zaten. Ortam o kadar şık ki onlardan gelecek olumlu geri dönüşler gelecek günleri de etkileyecektir.
Bodrum’da asıl sorunu Türkler’in rağbet ettiği oteller yaşayacak gibi görünüyor. Ramazan’da yer içerken görünmek istemeyen Türkler şimdiden yurtdışı tatil planları yapmaya başlamış bile.
Piranhaların intikamı beyazperdede
Çeşme Altınyunus Oteli’nde resepsiyonun arkasında duran akvaryumdaki piranhalaraacımamak elde değil.
Daracık yerde olmaları bir yana, birbirlerini ve diğer balıkları yemesinler diye hayvanların dişlerini sökmüşler.
İşte size insanoğlunun acımasızlığının net bir örneği.
Ama piranhalar intikamlarını sinemada alacaklar.
Joe Dante’nin 1978 yapımı "Piranha"sı yeniden çevriliyor. Hem de üç boyutlu olarak.
Nehir kıyısında kamp yapan tatilcilerin piranhalara nasıl yem olduğunu anlatan filmi, şu sıralar vizyonda olan "Aynalar" filminde imzası bulunan Alexandre Aja yönetecek.
2009’da izleyeceğimiz üç boyutlu piranha filminin gişe canavarı olacağına daha şimdiden kesin gözüyle bakılıyor.
Köpekler insan geni taşıyor
Cengiz Semercioğlu, Sezen Aksu’nun Cano’sunun ardından köpek sevgisinin ne demek olduğunu yazmış. Okurken içim yandı, gözlerim doldu. Ve tam o sırada odanın köşesinde uzanan köpeklerim geldiler yanıma. Üzüntümü anlayıp, teselli etmek istercesine patilerini dizlerime koydular ve gözlerimin içine bakmaya başladılar. İnanın bu başka bir sevgi. Sadece yaşayanlar bilebiliyor. Ve bu sevgiyi bence Allah sadece sevdiği kullarına veriyor. Köpekleri sevmeyenlerin iyi niyetinden, içtenliğinden, samimiyetinden şüphe ediyorum.
Ve sonunda hep haklı çıkıyorum.
Sezen Aksu konserinde Cano’sunun insan geni taşıdığına emin olduğunu söyledi.
O kadar haklı ki.
Sadece Cano değil, bence tüm köpekler insan geni taşıyor.