Paylaş
* Televizyondaki gibi hızlı hızlı mı konuşacaksın röportajda da?
- Yok, yavaş konuşacağım.
* Ne zamandan beri var bu koşturma hali?
- Üniversite ikinci sınıftayken bir gecede oldu. Bir anda beynimin dilimden hızlı çalıştığını fark ettim, birbirini yakalamaları için uğraştım. Derken dilim beynimin önüne geçti!
* Aslında bu aceleci konuşma hali, yaptığın işle biraz ters. Tane tane konuşman lazım ki insanlar anlasın.
- Tane tane anlatırsam da benim hiperaktif karakterime çok uymayacak gibi geliyor. Bir de enerji düşecek, karşındaki uyuyacak. Gecenin o saatinde benim o yavaşlıkta konuştuğumu düşünsene.
* Yıllardır ekrandasın, hem de hafta içi her gün... Yorulmadın mı?
- Artık yorulmaya başladım. 1985’ten 2015’e kadar. 30 yıl... Böyle bir sermaye bu kadar hor kullanılamaz.
* Arkeoloji okuduğunu biliyorum. Nereden çıktı bu uğraş, bu meslek?
- Motor Meslek Lisesi mezunuyum aslında. “Indiana Jones” izleyince arkeolog olmaya karar verdim, oldum. Sonra çocuğum oldu, askerliğin ertelenmesi lazım. Dedim ki acaba yükseğini yapabilir miyim bu işin? Sonra ihtisasını yaptım.
* Çocuk için çok erken değil miydi?
- Bizim dönem hemen hemen aynı yıllarda evlendi ve boşandı. Geride perişan çocuklar bıraktık. Bizim çok hızlı davranmamızdan kaynaklı bir kayıp kuşak var.
* Neye yoruyorsun bunu?
- Ben çok küçük yaşta kaybettim annemle babamı. Yalnızlık duygusu sana sürekli gol olarak dönmüş. Sen zaten maça 3-0 yenik başlamışsın, ne yapacaksın? Arayı kapatman lazım. O yüzden hep defansif değil ofansif oynuyorsun. Sürekli hücum, sürekli bir ataktasın. Bir sürü yerde de ofsayta düştüğün oluyor. Ofsaytlardan bir tanesi de erken evlilik herhalde.
* Ama kocaman oğlun var, o da büyük avantaj olmalı...
- Şükür. Boyum kadar oğlum ve çok eski bir dostum var, oğlumun annesi. Onun kendi hayatını oğluna vakfetmesi çok saygıdeğer bir duruştur. Ben de kendi hayatımı onlara seve seve vakfediyorum.
ANNEANNEM BANA “MEZAR KAZICI” DİYORDU
* Arkeoloji bölümüne girdiğinde ne umuyordun, ne buldun?
- Ben Indiana Jones hayal ettim, ama daha ilk derste dediler ki bizde böyle bir şey yok. Bizde diş fırçası var, mala var, küçük kazmalar ve hayal dünyası var. Bu durum müthiş genişletti ufkumu. O genişlemenin ekmeğini yiyorum şu anda.
* Erkeklerle okumak nasıl bir adam çıkardı senden?
- Tabii ki çok can sıkıcı. Hiç romantik değil. Okulumuzda sanırım 4-5 tane kız vardı. 3 bin çocuğun tamamı bunlara aşık olduğu için hepsi kendi içindeki romantik çocuğu çıkarmaya çalıştı.
* Çıkabildin mi onlardan biriyle?
- Yok ama şunu yaptım. Akrostiş şiir yazıp satmaya başladım. Çok para kazandım. Meslek lisesinde hakikaten meslek sahibi oldum.
* Anneannen sana “mezar kazıcı” dermiş?
- Ona okulumu “kısaca mezarlar kazıyoruz, içinden ne çıkarsa alıyoruz, müzeye koyuyoruz” diye anlattım. O da mezar kazıcı diye yapıştırdı lafı. “Dua öğreteyim bari çarpılma” dedi.
* Televizyonculuk aklında mıydı mezar kazarken veya televizyon seyrediyor muydun?
- Hayır hiç seyretmiyordum, işin komiği de o... Ben evlendikten sonra televizyon seyretmeye başladım. “Süper Baba” dizisinin hastasıydım. Televizyonculuk tamamen şans eseri oldu. İlk, metin yazarı olarak işe alındım.
* Bu sırada gazetecilik var mıydı?
- Var tabii. Kültür sanat muhabiriydim. Özellikle edebiyat dünyasında yavaş yavaş yıldızım parlamaya başlıyordu. Aslında kullandığım yazı dili beni televizyoncu yaptı.
* Kendini şu anda hangisi olarak görüyorsun?
- Valla gündelik dili çok fazla kelimeyle konuşuyorum ama o dilden çok daha fazla kelime haznemi yazıda kullanıyorum. İyi bir yazar olduğumu düşünürüm açıkçası. Bradan bakınca da 25 senenin sonunda Türkiye’de 10 televizyoncu varsa, o 10 kişinin içindeyimdir.
TURABİ DÜNYANIN EN EFENDİ ADAMIYDI
* İzdivaç programlarını konuştuk, “Survivor”ı atladık. Nasıl bakıyorsun o formatın başarısına?
- Bizde değil dünyanın her tarafında en iyi iş yapan televizyon muhabbeti. En iyi iş yapan televizyon oyunu. Kabul etmek lazım ki Acun Ilıcalı’nın yerelleştirmede çok iyi formülleri var. Dünyadaki versiyonlarda farklı şeyler öne çıkıyor; mesela seks, aşk... Bizde ise hiç cinsellik ön plana çıkmadı. Ama toplumumuzun kabalığını bire bir yansıttı. Turabi diye bir kahraman yaratıldı, T diye bir şey var adamda. Turabi Man... Bildiğin çatılara filan konacak bir adamdan bahsediyoruz. Öyle de bir adam olsa gam yemeyeceğim. Geldi, konuk oldu bana, dünyanın en efendi adamıydı ama demek ki orada başka bir ruh var. Başkalaşıyorlar.
GENÇKEN FLÖRTÖZDÜM AMA O HALİMDEN ESER KALMADI
* Çok tatlı bir eşin ve mükemmel bir evliliğin var. Ama programda konuklara arada iltifat da ediyorsun. Sorun çıkmıyor mu evde?
- Başlarda evet... Kötülediği konuklarım oluyordu mesela... Onları bir daha almadım programa. Ben kadın tedirginliğini anlayan bir adamım. Onu üzmek istemem. Ona saygı duyuyorum. Ben evliliğimin üzerine aşırı vurgu yapıyorum, bu açıdan rahatım.
* Üç evlilik yaptın, sonunda mutluluğu buldun. Neden bu kadar çok denemen gerekti?
- Evlilikte de çıraklık, kalfalık, ustalık var. İlk evliliğimde aşık oldum, evlendim, çocuğum oldu ama sevgi bitince bitti. İkinci evliliğimi hırs yüzünden yaptım, o hırs beni öldürdü. Üçte olgunluk vardı. Sıfırladığım bir anda Ferda çıktı karşıma, beni olduğum gibi kabul etti, sabretti.
* Çapkın mısındır sen?
- Gençken flörtözdüm ama o halim bitti. Eşime bir saygısızlık yapmak istemem.
İzleyici evreni öyle bir değişti ki
* Talk show deyince Mesut Yar’ın aklına neler geliyor?
- Bu işi Amerikalılar buldu. Bana göre talk show onların yaptığı işin dışında bir iş yapabilmek. Ben programda sohbet ediyorum. Bir ara hayatımın hatasını yapıp televizyon haberciliğine girdim. Saçmaydı. Bir Uğur Dündar olmak ya da Ali Kırca olmak gibi bir hedefim yoktu.
* Sen habere mizah da katıyordun, değil mi?
- İşte tam da o yüzden hep aforoz edilmiştim. Yıllar sonra bir bakmışsınız koca anchorman’ler mizah yapıyor. Bu benim zaferimdir.
* Gazetede eleştirmenlik yapıyorsun. Bu zor olmuyor mu? Sonuçta eleştirdiğin birini programa alınca az da olsa pohpohlamak zorundasın...
- Çok doğru. Zaman zaman aldığım en büyük eleştirilerden biri buydu. Beni eleştirmenliğe getiren şey televizyon birikimimdi. Bunu küçümsemek anlamında söylemiyorum ama Türkiye’nin televizyonculuktan gelen ilk televizyon eleştirmeni benim. Kötüye kötü diyorum iyiye iyi...
* Şu anda televizyonda en kötü şey ne?
- Her şey. Hangisinden başlayayım? Transfer dönemi geldi, normalde futbolcular konuşulur ama artık izdivaç programı sunucuları konuşuluyor.
* Ne gelebilir o programların yerine?
- Onu söylemek zor, izleyici evreni öyle bir değişti ki... Evet ben de artık eskiden izlediğim şeyleri izlemiyorum ama topyekûn bir değişimi bir sene içinde Türkiye nasıl yaşadı anlayamıyorum. Geçen yıl aşırı iş yapan diziler bu yıl kaldırılıyor.
* Şu anki AB ne sence?
- AB diye bir şey kalmadı. Eskiden AB izleyicisi yüksek eğitimli, belli bir geliri olan, beyaz yakalılardı. Şimdi yüksek öğrenim aranmıyor, belli bir finansal güce sahipsen AB izleyicisisin. Türkiye’de paranın el değiştirdiğini biliyoruz.
1,5 SAATTEN FAZLA TV İZLEMEK HASTA EDİYOR
* Gençken erotik film seslendirdiğin yönünde dedikodular var.
- Evet, çok parasızdım, yaptım. Ayıp değil ki ama... Show TV’de kırmızı noktalı filmler oynuyordu ya, onları seslendiriyordum. Parayı ben “Gece Hattı”ndan sonra buldum. Ama boşanmalarda gitti o paralar.
* Günde kaç saat televizyon izliyorsun?
- Yalan söyleyemeyeceğim. Günde 1,5 saat izliyorum. Daha fazlasında beyindeki hücreler ölür...
* “Olur İnşallah” vizyonda. Neden girdin bu işe?
- Tolga Baş çekti. Tolga değişik kafası olan bir çocuk. Yeni kuşak yönetmenler arasında. Açıkçası senaryoyu da okuduğumda çok hoşuma gitti. Çok küçük bir prodüksiyonla çekilmiş, kendi içinde iddiası olan bir film.
Paylaş