Yarın akşam dışarı çıktınız, “domuz gribi var, sinemaya gitmeyin” saçmalıklarına aldırmadan sinemanın yolunu tuttunuz.
Karar vermek için şöyle bir yeni filmlere bakıyorsunuz. Kafanız karışmasın, işte yapmanız gerekenler. Erkekseniz ve politika, devlet meseleleriyle ilgileniyorsanız size “Kurtlar Vadisi Gladio”nun yolu göründü demektir. Film televizyon dizisi kıvamında çekilmiş olsa da yakın geçmişe dair ilginç şeyler söylüyor. Çok da cesur üstelik; açık açık Özal zehirlendi, Apo tam yakalanacaktı, köstebekler haber verdi demekten çekinmiyor. Kadınsanız, yanınızdaki kadının hoşlanacağı bir film ya da kadın-erkek ilişkileri üzerine güzellemeler izlemek isteyen bir erkekseniz “7 Kocalı Hürmüz” sinemalarda sizi bekliyor. Ezel Akay yine danslı, şarkılı, renkli sahnelere imza atmış. Filmde biraz tiyatro havası var ama kadın zekasını ortaya koyması açısından gayet eğlenceli. Onca geyik arasında “kadınlara güven olmaz” detayına dikkat diyorum! Ve gençler, genç kalanlar, yabancı filmleri yerlilere tercih edenler; yakışıklı vampir Robert Pattinson’ı bir kez daha görüp, gözümüzü, gönlümüzü açacağımız “Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay”ı tek geçeceğinize hiç şüphem yok. Bizim ev halkı, oyunu hem fantastik sinemanın hem de romantizmin doruklarına çıkan “Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay”dan yana kullandı. Ben de öncesinde mum ışığında güzel bir akşam yemeği şartıyla yarın gece yarısı seansında bu filmi bir kez daha izlemeyi kabul ettim. Alacakaranlık sevenlerle, yarın gece ıstanbul’da bir yerlerde karşılaşabiliriz.
Sinema, grip ve yatak barışı
Domuz gribinden ölenler var. Yıllardır gripten ölenler olduğu gibi. Daha çok risk gruplarının (özellikle de bağışıklık sisteminde problem olanlar ve kronik hastalıkları olanlar) aşılanması öneriliyor. Ama diğer yanda hastalık hastaları “hani bize aşı” diye tutturmuş durumdalar. Olmak isteyenleri engellemeyeyim ama grip aşısı olduğu her sene grip olmuş biri olarak bu aşıyı olmayı reddediyorum. Olayı büyütüp “domuz gribi var, sinemaya, tiyatroya gitmeyin” diyen otoriteleri de şiddetle kınıyorum. O zaman otobüse, metroya da binilmesin, okula, işe de gidilmesin. Evden dışarı çıkmayalım. Hatta John Lennon ve Yoko Ono gibi yatak barışı yapıp (ikili balaylarını yatakta geçirerek savaşı protesto etmişti), bir hafta yataktan dışarı adım atmayalım. Tüm ekonomiyi durdurarak bumerangı panik yaratanlara çevirmek hiç de fena olmaz. Böylece hem dinlenmiş hem keyif yapmış hem de yaratılan paranoyayı protesto etmiş oluruz.
Yazarlar ve sinemacılar sokağa çıktı
Gece alemleri bitmiş, ağlayanı yok. Salı gecesi sevgili arkadaşım Muammer Brav’ın davetiyle ındigo’da yapılan Jameson Irish Whiskey sinema partisine gittik. Beyoğlu’nda The House Cafe’nin köşesini döndüğümüzde önümüze çıkan kalabalığı görünce “vay be” dedim, “millet bizi yollarda karşılıyor”. Alakası yok tabii, herkes sigara molasında... Tuğça Tatari’den (kalça kırığının ardından yatıp dinlenmek yaramış, pek bir güzeldi o gece) Onur Baştürk’e (DMC Genel Müdürü Samsun Demir’i bizim yanımızdan kapıp götürdü, ne konuştular merak ettim doğrusu), Ceyda Düvenci’den (Ejder Kapanı yaklaşırken heyecanı artıyor, neyse ki kocası her zaman yanında ve ona destek, ayrıca çok da yakışıyorlar) Hatice Aslan’a (DOT’taki oyunu yarın gece başlıyor, en kısa zamanda gitmeli) pek çok tanıdık yüz vardı dışarıda. Sigara yasağı mekanların içini tam anlamıyla boşaltmış. Sigara içenler dışarıda olunca, bizim gibi içmeyenler de mecburen onların peşinden atıyor kendini sokağa. Ve içeride müzik boşuna çalıyor. Müzikli eğlence hayatı tatsız, tam anlamıyla can çekişmekte, hatta bence ölmüş. Kışın kapalı mekanda eğlenmeyi unutmak lazım. Yaza kadar ev partileri ya da kolonların müziği dışarı taşıyabildiği sokak eğlenceleriyle idare etmeli.