Paylaş
Estetik değil, düşünce gücü.
Farklı ülkelerde, farklı bilim insanları tarafından yapılan araştırmalar, gençlik iksirinin düşünce gücünde saklı olduğunu ortaya koydu.
Yaş almayı güçsüzlük, zayıflık ve elden ayaktan düşme ile özdeşleştirenlerin sonu yaşlılık oluyor.
Hâlâ genç hissedip öyle yaşayanlar ise yaşlanmayı hem mental hem de hücresel anlamda durduruyorlar.
Eklenen yılları hayatta yeni şeyler öğrenme ve tecrübeyi artırma fırsatı olarak görenler, geçen yıllara öfkeyle değil severek bakıyorlar.
Düşüncelerimiz, hayata bağlılığımız yaşlanma hızımızı yavaşlatıyor.
İşte buna kanıt teşkil eden deneylerden biri...
70-80 yaşlarındaki insanlardan oluşan iki deney grubuna mental ve fiziksel testler yapıldıktan sonra ilk grup 1 haftalığına gençlik yıllarının tarzında dekore edilmiş bir otele gönderiliyor.
Burada gazetelerden, dergilerden çalan müziklere, izlenen filmlere kadar her şey gençlik yıllarından kalma.
Bu gruba aynı o yıllardaki gibi yaşamaları ve gençliklerine ait biyografiler yazmaları isteniyor. Yani tamamen gençlik yıllarını yaşamaları sağlanıyor.
Diğer gruptan ise günümüz şartlarını yaşarken gençlik yıllarından bahsetmeleri isteniyor. Bu grup o yılları yaşamadan, o yıllardaki gibi davranmadan sadece gençliklerini anmakla kalıyor.
İki grup arasında yapılan karşılaştırma sonucunda ilkindekilerin hem mental hem de fiziksel açıdan iyileştiği gözlemleniyor.
Mental testlerde ikinci gruba oranla yüzde 44 daha fazla başarılı oluyorlar.
Gözleri daha iyi görmeye başlıyor, daha esnek hale geliyorlar, eklem ağrıları bile azalıyor.
Uzun lafın kısası; yaşa bakmadan halen gençmiş gibi yaşayanların yaşlanması duruyor, hatta aksine gençleşiyorlar. Gelelim bir başka araştırmaya...
1975 yılında yapılan bir deneyde 63 yaşındaki 1000 kişiden yaşlılığı tarif etmeleri isteniyor.
2002 yılında açıklanan araştırma sonuçlarına göre, “Yaşlandıkça daha az işe yarıyorum” diyenlerin ortalama yaşam süresi 15 yılken, yaşlılığa anlam yükleyen ve daha pozitif yaklaşanların yaşam süresinin 22.6 yıl olduğu tespit ediliyor.
“İşe yaramıyorum” düşüncesi insanların ömründen çalıyor yani.
Tata korktu ve kaçtı
Ben bu yazıyı yazarken hâlâ bulunamamıştı. Siz bu yazıyı okurken umarım bulunmuş olur.
Selen Görgüzel ve Hamdi Alkan’ın köpekleri Tata’dan bahsediyorum.
Yılbaşı gecesi atılan havai fişeklerden korkarak demirlerin üzerinden atlayan ve yaralı halde bahçeden kaçan Tata günledir aranıyor.
Tata, havai fişeklerin zarar verdiği hayvanlardan sadece bir tanesi.
Kaçan, korkan, kalp krizinden ölen kuşlar, kediler, köpekler ve daha bir sürü canlı için her seferinde “Havai fişek atmayın” çağrısı yapıyoruz ama nafile.
Yasak gelmedikçe canlar yanmaya devam edecek.
Tata umarım bu saçma eğlence şeklinin getirdiği travmayı hafif atlatır ve evine döner.
Eşlerin hastaneye gelmesi yasak
İngiltere, artan korona vakaları nedeniyle hastane ziyaretlerine yeniden yasak getirmeye hazırlanıyor.
Nüfusun yarısının üç doz aşılandığı ülkede günlük vaka sayıları 160 binlere ulaşmış durumda. Ve otoriteler, önümüzdeki 2-3 haftanın hayli zorlu geçeceğini söylüyor.
Zorunlu olmayan ameliyat ve tetkiklere bir süreliğine ara verilecek.
Yeni kurallara göre; hamilelerin tetkik ve hatta doğum için bile hastanelere eşleri olmadan gelmeleri istenecek.
Çok saçma ve acı ama evet korona nedeniyle belki de doğum sırasında babalar hastanelerde olamayacak.
Sıfır vakanın sırrı
Dünya korona ile yaşayama alışmaya çalışırken, Çin “sıfır vaka” stratejisini korumaya devam ediyor.
Herhangi bir vakanın görüldüğü yerlerde sıkı bir sokağa çıkma yasağı ile durum kontrol altına alınıyor. Ve o arada deyim yerindeyse vakanın görüldüğü yerde kuş uçmuyor, insanlar burunlarını bile evlerinden dışarı çıkaramıyorlar.
Geçen ay sınır kasabalarından birinde görülen vaka nedeniyle 200 bin kişi karantinaya girmişti.
Çin’in politikasının temelinde sınır kapatmak yatıyor.
Çin’den kimsenin çıkmasına ve Çin’e kimsenin girmesine izin vermiyorlar.
Ülkenin kısmi de olsa açılması için aşılama oranının yüzde 85’i geçmesi bekleniyor.
Ama tüm bu önlemlere rağmen Çin için bile aşırı bulaşıcı olarak kabul edilen Omicron’dan kaçış olmayabilir.
İşte korkulan tam da bu.
Paylaş